HABERERK/KRİTİK (1)

CHP’DE OPERASYON TAMAM, SIRA MHP’DE Mİ?

7 Mart 2010... Batman’da CHP il kongresi yapılıyor... Genel Merkezi temsilen kürsüye çıkan konuşmacı “Toplumsal barışın parçası olacaksa biz genel affa evet deriz” diye CHP’den o güne kadar beklenmeyen bir açıklama yapıyor... Konuşmaya yapan kişi, daha sonra bir kaset operasyonu ardından Genel Başkan olacak olan dönemin Genel Başkan Yardımcısı Kemal Kılıçdaroğlu...
Boş boğazlıkla söylenmemiş bir söz olduğu daha sonraki gelişmelerle birleştirildiğinde çok daha iyi anlaşılacak olan bu söz, kısa süren bir şaşkınlıktan sonra tepkiyle karşılanmıştı... En sert tepkiyi gösterenlerden birisi de Genel Başkan Deniz Baykal olmuş, bu söz tevil edilmeye çalışılmıştı...
Ama belli ki, tıkır tıkır işleyecek bir süreç başlamıştı... SSK Genel Müdürlüğü döneminde eleman alımlarında, özellikle hükümlü kadrosu doldurulurken seçilen insanların tamamına yakını ‘bölücülük’ suçlamasıyla ceza almış kişilerdi... Valiliklerin resmi uyarı yazılarına rağmen başta Van olmak üzere Kayseri ve Kars SSK hastanelerine atanan başhekimlerin PKK’ya yardım ve yataklıktan şaibeli kişilerden seçilmeleri oldukça dikkat çekiciydi...
Genel Başkan Yardımcılığı sürecinde Kemal Kılıçdaroğlu el birliğiyle parlatıldı... Karmaşık etnik kimliği veya etnik kimliğe yaklaşımıyla değil, daha çok “iktidarın yolsuzluklarıyla iyi mücadele eden, kendisine belge ulaşan ve bu belgeleri iyi kullanan dürüst siyasetçi” imajıyla ön plana çıkarıldı...
Ardından, partiyi bölücü, mezhepçi ve hizipçi anlayıştan temizlediği ve tam hakimiyet kurduğu için partiiçi iktidarı sarsılmaz zannedilen Deniz Baykal bir anda devrildi... Bugünler için imajı özenle parlatılmış olan Kemal Kılıçdaroğlu adeta ışık hızıyla CHP Genel Başkanı oldu... Operasyonun medya ayağı kendisini önce ‘yeni Ecevit’ ilan etti, sonra hızını alamadı ve rütbesini ‘yerli Gandi’ye yükseltti...
Ama bu ‘yerli Gandi’nin CHP Genel Başkanı olarak gerçek misyonunun “yolsuzluklarla mücadele eden sosyal demokratlık”tan başka birşey olduğu zamanla ortaya çıkmaya başladı... Kendi ekibini kuracağı bir sonraki büyük kurultaya kadar eski ekiple, Baykal’ın bakiyesiyle çalışmak durumundaydı... Büyük kurultayla beraber önemli oranda kendi ekibini kurdu... Ve mesai başladı...
 Kılıçdaroğlu, PKK’lılara avukatlık yapan, kamuoyunun PKK’lı cenazelerinde görmeye aşina olduğu Diyarbakır’ın eski Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu’nu Genel Başkan Yardımcılığı’na getirdi... Baykal döneminde ‘üniter yapı’ hassasiyeti çok bariz olan parti, belli ki, yeni bir siyasete ısındırılıyordu...
Daha sonra bir işaret fişeği de 12 Eylül referandumu kampanyasında Tunceli’de atıldı... Partisinin mitinginde “Dersim seninle gurur duyuyor” sloganları arasında kürsüye çıkan Kemal Kılıçdaroğlu, kel alaka bir bağlantı kurarak halka şöyle seslenmişti: “Bu anayasaya hayır verin, doğudan batıya genel affın önü açılsın!..”
Batman’da boş boğazlıkla dile getirmediği ‘genel af’ çağrısını Tunceli’de pekiştirdiği, bu sözlerle daha iyi anlaşılan Kılıçdaroğlu için artık bir fark vardı... Batman’da söylediğinde Genel Başkan Yardımcısı’ydı, şimdi ise Genel Başkan!.. Apo’yu kapsayacak bir aftan söz ederken, partinin kurucusu Mustafa Kemal’in koltuğunda oturuyordu ve kendisinden hesap soracak kimse kalmamıştı...
Olayları ve söylemleri münferit olmaktan çıkaran, onları büyük bir kampanyanın parçaları olarak ortaya koyan gelişmeler bunlarla sınırlı değildi elbette... Bir çok politikasını beğenmesek de, özellikle milletimizin manevi değerleriyle ilişkili olumsuz tavrını en sert bir şekilde eleştirsek de, kabul etmeliyiz ki, CHP üniter yapının bozulmasına karşı bu ülkenin önemli direnç ayaklarından biriydi... 
İşte o ayak yeni dönemde hızlı bir biçimde törpüleniyor, CHP bir başka siyasi varlığa dönüşüyor... Zaten bunu Kemal Kılıçdaroğlu, miting meydanlarında yaptığı konuşmalarla teyid ediyor... Batı illerindeki konuşmalarında pek gündeme getirmediği bu dönüşümü, Muş ve Siirt mitinglerinde açıkça ifade etti... Halka sürekli ‘yeni CHP’ vurgusu yaptı... “Bizi eski CHP’yle karıştırmayın” anlamında mesajlar verdi...
Evet, Kılıçdaroğlu haklı, siyaset arenasında artık yeni bir CHP var... Bizzat Genel Başkan ağzından kapsamının nerelere varacağı çok iyi bilinen ‘genel af’ istenebiliyor... PKK’lılar öldü diye, yasa ortak olunup, kepenk kapatılabiliyor... KCK operasyonları eleştirilebiliyor... Bu CHP, ‘yeni CHP’ olmasaydı, o partinin milletvekili, adeta PKK’nın sivil uzantısı ağzıyla “TSK operasyonları derhal durdursun” çağrısı yapabilir miydi? Ya da yapsaydı orada kalabilir miydi? Bu çağrıyı yapan Ardahan milletvekili, Baykal döneminde de milletvekiliydi... O dönemde yapamamıştı... Demek ki, at yeni sahibine göre farklı kişneyebiliyordu...
İşte CHP’deki büyük dönüşümün en kısa tarihi... Bir kaset operasyonu... “Kim yaptı, nasıl yaptı, okyanus ötesi, berisi, iktidarın oyunu, özel hayat vs.” derken ortaya çıkan bilanço... Tıkır tıkır işlemiş bir süreç... Artık dünün dirençli CHP’si yok, içeriğinin ne olduğu hala bilinmezliklerle dolu açılım politikalarına uyum sağlayabilecek, hatta iktidardan daha radikal davranabilecek bir CHP var...
Tam da bu noktada MHP yöneticileri hakkında çıkan kasetler daha anlamlı hale geliyor... Bunlar da MHP’yi hizaya çekme ve yeni düzene uydurma kampanyası çerçevesinde partiyi baştan dizayn etme çabası mı? Bu kasetler CHP’nin de eklemlendiği anlaşılan yeni süreçte, MHP’yi tıkaç olmaktan çıkarmayı amaçlayan hamleler mi?
Öncelikle, bu sorulara cevap aramadan şu notu düşelim ki, farklı anlamalara ve yorumlara açık kapı bırakmayalım: Türk-İslam töresine, toplumsal değerlere, aile yapımıza aykırı yaşantılarıyla, parti yöneticiliğine yakışmayan sorumsuz ve ahlaksız davranışlarıyla bu kasetlere malzeme olanları ülkücü vicdan asla sahiplenmeyecek ve affetmeyecektir... Bunun anlaşılabilir, savunulabilir tarafı yoktur...Zaten tasfiye edilmişlerdir... Bundan sonra varsa çıkacak olanlar da mutlaka tasfiye edilmelidirler... Korumaya kalkmak yanlıştır... Korunmaları durumunda, koruyan kişi ve onun şahsında kurumlarımız vebal altında kalacaktır... Bu vebali kimse taşıyamaz... Kimsenin de buna yetkisi yoktur...
Dönelim konumuza... Kasetlerin yayınlanmasıyla ilgili zamanlama, bunun bir kampanya olduğunu fazla tahlile gerek bırakmadan ortaya koyuyor... İki muhtemel amaç üzerinde yoğunlaşmak mümkün...
Bunlardan birincisi, MHP’yi kamuoyunun gözünden düşürerek, baraj altında bırakabilmek... Böylece yeni anayasayı halka götürmeye ihtiyaç bırakmadan Meclis marifetiyle çok daha zahmetsiz biçimde çıkarabilmek...
Bir diğeri ise MHP’yi tıpkı CHP gibi yeni sürece uygun bir yönetim ve kimliğe kavuşturmak... Bu seçenek, birincisinden daha mantıklı duruyor... Çünkü MHP, Meclis dışında da olsa bu süreci sekteye uğratabilecek, dışlanması durumunda yeni anayasayı gölgeli bırakabilecek bir isme ve toplumsal tabana sahip... Dolayısıyla en uygun tercih MHP’yi dönüştürmek olabilir... Elbette bunları elimizdeki kesin delillere dayanarak değil, olayların seyrini ve cereyan biçimini tahlil ederek, tahminlerimiz olarak söylüyoruz... Tabii ki, yanılmalar da olabilir... Ama öyle günler geçiriyoruz ve öylesine devasa bir operasyona muhatap oluyoruz ki, her seçeneği değerlendirmek, her adımı dikkatli atmak durumundayız...
Şayet bu süreç, ilk adımından son adımına kadar hesaplanmış planlı bir süreçse, ki öyle gözüküyor, satrançtaki son hamle, MHP’nin başına da kendi Kılıçdaroğlu’nu getirmektir... İşte MHP ve ülkücü hareket için esas tehlike budur...
Bugüne kadar MHP yönetiminin de eleştirilecek çok yanı olmuştur... Ama kabul edilmelidir ki, Güneydoğu meselesinde çok doğru bir siyaset izlemiştir... Sürekli kardeşliği vurgulamış, tahriklerden uzak durmuş, oy uğruna milli birliği torpilleyecek, ülkeyi kan gölüne çevirebilecek adımlardan hep kaçınmıştır... PKK’yla Kürtleri sürekli ayrı tutmuş, Kürtleri hiçbir döneminde ‘öteki’ olarak görmemiştir... Bu yönüyle dünyadaki hiçbir milliyetçi partiye benzememiştir... Bunda hem merhum Alparslan Türkeş’in hem de Devlet Bahçeli’nin büyük hizmeti olmuştur...
Fakat aynı MHP, alt kimlikleri öne çıkaracak, milli birliği bozacak, ayrıştırıcı politikalara da karşı çıkmıştır... MHP’nin bu tutumu, yeni dönemde ülkemizde yapılmak istenen küresel hazırlıklara karşı ciddi bir engel teşkil ediyor... İş burada düğümleniyor ve yeni dönem için ‘uyumlu MHP’ zarureti doğuyor!..
Kaset operasyonunu tezgahlayanların şu ana kadar aldıkları mesafe fena sayılmaz... Nefsine yenik düşen yöneticiler sayesinde MHP yönetimi tarihinin en zor dönemini geçirmektedir... Çünkü ortaya çıkan fecaat ‘istisnai’ veya ‘münferit’ olmaktan sıyrılmış, Başkanlık Divanı’na yayılan bir ‘kurumsal zaafiyet’e dönüştürmüştür... Bunun adı tefessüh, yani içten çürümedir... Bu yönetimin görevi daha fazla götürme şansı rasyonel gözükmemektedir... İstense de, istenmese de seçimlerden sonra bu hareketin en acil gündemi bu olacaktır...
Parti, birinci golü nefsine yenik düşen sorumsuz yöneticilerin açtığı gedik yüzünden yemiştir... İkinci yani mağlubiyeti kesinleştirecek golü, bu operasyon sahiplerinin hazırladığı isimleri yönetime getirmekle yiyebilir...
Çok keskin bir viraja girilmiş durumda... İlişkiler, kariyeler, parlatılan imajlar, medya pazarlamaları, yurtdışı bağlantıları vs... Artık herşeyi bilmek ve ondan sonra da sağlıklı karar vermek durumundayız... Hayatında karanlık nokta bulunmayan, bir gün bile olsa hayatının bilinmeyen kesiti olmayan ülküdaşlarımız üzerine yoğunlaşmalıyız... 
Yoksa ikinci gol yenir, bu kaset operasyonları bizim için de nur topu gibi bir ‘kendine has’ Kılıçdaroğlu doğurursa, bunun adı tam bir hezimet olur... Biz tarihimiz boyunca hep acılarımız ve felaketlerimiz üzerine birbirimize omuz vererek doğrulduk... Bugünler de geçecektir...
İşte ülkücü basiret ve feraset tam da bu noktada lazımdır...
 
HABERERK.COM - 19 Mayıs 2011
 


Editör: TE Bilişim