8 Mart 1857 günü New York’ta çalışma koşullarını beğenmeyen 40 bin dokuma işçisi greve başlar. Polis işçileri fabrikaya kilitler. Ardından çıkan yangın, polis barikatlarını aşamayan çoğu kadın 129 kişinin hayatına mal olur. Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nden Clara Zetkin’i (1)  etkileyen bu olay, ‘Dünya Kadınlar Günü’nün doğmasına yol açar. 1921 yılına kadar farklı tarihlerde kutlanan ‘Dünya Kadınlar Günü’, 1977’deki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından «8 Mart» olarak resmileştirilir...
 Emine Erdoğan Türkiye’de her gün 3 kadın öldürüldüğünden bahsedemiyor!
 23 Şubat 2011 tarihinde Başbakanlık koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın New York’ta “Kadının Statüsü İçin BM Komisyonu”nun 55’inci oturumunun açılışında Genel Kurulu’na hitap ettiği gazetelere yansıtıldı... Bu konuyla ilgili zihnimden bir çok soru geçti...
Emine Erdoğan neden Amerika’da ve kimin adına ve niçin Kadının Statüsü konusunda konuştu? Gidiş - geliş ve oradaki masraflarını kim karşıladı? Şu ana kadar onun Türkiye’de horlanan, aşağılanan, feryat eden kadınlarımızla hiç ilgilendiğini gördünüz mü?
 Emine Erdoğan, kendisiyle ilgili  By Barry Rubin’in 15 Aralık 2009 tarihinde «The Obamas Watch But Don't See the Tragic Fate of Middle East Women : A Four-Picture Allegory» (2) başlığı altında yazdıklarını ve kendisinin dünyaya nasıl yansıtıldığını biliyor mu?
Dünya’ya yansıyan AKP görüntüsü bazı konularda onlara verilen fırsatlarla belirginleşmiyor. Aksine onlar siyaset sahnelerine çıkarılarak kanaatler kemikleştiriliyor, ileride yazılacaklara, konuşulacaklara, anlatılacaklara malzemeler oluşturuluyor. Bu konuyu da  zamanla sizlere hatırlatacağım.
 
Emine Erdoğan’ın sözlerine dikkatlerinizi çekiyorum : İşte yaşadığımız dünya... «Her gün TV’lerde, bilgisayarlarda trajedileri görüyoruz, gazetelerde okuyoruz. Trajediler film stüdyolarından gelmiyor, gerçek hayattan, yaşadığımız dünyadan geliyor. Ama TV düğmesini çevirdiğimizde unutuyoruz olup bitenleri. Biz burada bu toplantıyı yaparken bebekler ölüyor, çocuklar yemek ve oyuncak bulamadıkları için ağlıyorlar, kadınlar şiddete maruz kalıyorlar. Bangladeş’te çocuklar sokaklarda uyuyor, anneleri çöplüklerde ekmek kırıntısı arıyorlar, Saraybosna’da tecavüze uğramasına, her şeyini kaybetmiş olmalarına rağmen şeref ve vakarını muhafaza eden kadınları gördüm. Irak’ta ailelerini kaybetmiş, Pakistan’da sellerin yaşamlarını söndürdüğü insanlar var. Gazze, Kudüs ve Ramallah’ta ümitlerini, haklarını, ekmeğini hatta kimliklerini kaybetmiş, çocukları fosfor bombasıyla can vermiş kadınlar yaşıyor.»
Emine Erdoğan sözlerini devam ettiriyor : «Bu kadınlar harbi başlatmadı ama en fazla zarar gören onlar. Kuzey yarımkürenin bir yerinde bir kadın şimdiçok lüks bir şey satın alıyor. Güney yarımkürede ise bir anne çocuğuna çöplükten ekmek bulmaya çalışıyor. Yaşadığımız dünya işte bu. Bugün artık kadınlar, ne ekmek, ne de merhamet istiyorlar. Bugün,  dünyanın her yerinde kadınlar, haklarını, en temel insani haklarını, eğitim  haklarını, çalışma haklarını, eşitlik haklarını istiyorlar. Kadınlar, hibe değil, sadaka değil, insan onuruna yaraşır bir şekilde var olma hakkı  istiyor ve artık çok daha güçlü şekilde bunun için mücadele veriyorlar
 Nedense Emine Erdoğan en yakınında olanlardan ve AKP iktidarının sebep olduğu trajedilerden, vahim olaylardan, hazin hallerden, sanata ya da  sanatçıya gösterdikleri tavırlardan,  toplu çocuk ölümlerinden, tren kazalarından, deniz feneri yolsuzluklarından, devlet uçağıyla düğüne gittiklerinden, seçim zamanlarında verdikleri sadakalardan hiç söz etmiyor? O çok uzaklara gidiyor : Bangladeş’ten, Saraybosna’dan, Pakistan’dan ve Güney yarımküre’den bahsediyor. Ki oralardaki hayatı da yakından tanımıyor.
Türkiye’de alt yapı bozuklukları, yanlış ve tehlikeli yerleşim politikalarından,  sellerle, çukurlarda, ihmallerle, haksız tutuklamalarla, iftira davalarıyla, baskılarla ölenlerden, ölenlerin annelerinden, babalarından, çocuklarına yapılan haksızlıklara dayanamayıp hayatlarını kaybedenlerden hiç  bahsetmiyor!
 Türkiye’de istikrarı sağlayamayanlar, terör karşısında sus pus olarak görevlerini yapmayanlar, Ortadoğu’da barış sağlama peşindeler !
 ¤ İsra Sûresi, 16. âyette Cenab-ı ALLAH (C.C.) : Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşılarına (iyilikleri) emrederiz; buna rağmen  onlar orada kötülük işlerler. Böylece o ülke, helâke müstahak olur; biz de orayı darmadağın ederiz.
Gerçekleri gizlemeye gerek yok! Biz, AKP yöneticilerinin Amerikan askerlerine destek vererek, Irak ve Türkiye dahil Ortadoğu’yu parçalama projesine eşgüdüm başkanlığı yaparak İncirlik’ten kalkan savaş uçaklarıyla kadın,  çocuk, yaşlı, hasta demeden 1,5 milyon Irak’lı Müslüman’ı (ki bu sayı Avrupa’da 3 milyon olarak da açıklanmaktadır) katletmelerine sebep olmalarını görmezlikten gelemiyoruz. Sadece bunlar da değil...
Emine Erdoğan,  Binlerce Müslüman Irak’lı bayana tecavüz eden, öldüren, katliam yapan Amerikan askerlerine  «Kahraman(!) Amerikan askerlerinin sağ salim ülkelerine dönmeleri için dua ediyorum.» (3) şeklinde dua eden eşi Recep Tayyip Erdoğan’ın yakarışını da zannedersem unutmamıştır?
 
ABD Savunma Bakan yardımcısı Paul Wolfowitz’in Irak işgalinden üç ay önce Türkiye ziyareti esnasında  «Biz Irak’a müdahale konusunda tereddüt ediyorduk, Tayyip Erdoğan bize cesaret vermiştir.» sözüyle sonradan kadın, erkek, çoluk-çocuk  Irak’ta 1,5 milyon Müslüman’ın öldürülmesinde Recep Tayyip Erdoğan’ın, AKP milletvekillerinin, AKP’ye destek olanların rollerinin de açığa çıktığını düşünmemektedir.
 
AKP hakındaki kapatma davası açıldığı zaman Amerikalı yetkililer AKP'ye desteklerini artırdı. Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Matt Bryza, "AKP'nin kapatılması ulusal çıkarlarımıza aykırı" dedi. Daha önce de Amerikan Dışişleri Bakanı Rice ile Bakan Yardımcısı Dan Fried'in benzer yönde açıklamalar yapmışlardı.
AKP’nin iktidara gelmesini, iktidarda kalmasını sağlayan ABD yetkilileri AKP yöneticilerinin  ulusal çıkarlarına hizmet ettiklerini de  gizlemiyorlar!
 
İşte bu ABD’ye hizmet etme aşkıyla siyasi varlıklarını sürdüren AKP’li yöneticiler, karşılarında Müslüman insanlar da olsa onların acımadan heba edilmelerine de göz yumabiliyor veya işlenilen cinayetlere destek olabliyorlar!
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün Los Angeles World Affairs Council” adlı kuruluşun düzenlediği konferansta yaptığı “Avrasya’da değişen güvenlik ortamı ve Türkiye’nin stratejik önemi” konulu konuşmasında: «Irak savaşında ABD , İncirlik’i kullandı ve buradan 4 bin 990 çıkış gerçekleştirdi.» sözüyle Irak’ta 1,5 milyon Müslüman’ın öldürülmesinde AKP’nin  katkı ve desteğinin Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığının itirafıyla tescillendiğini de görüyoruz?!
 
Elbette böyle AKP destekleri karşılıksız kalmaz :
Recep Tayyip Erdoğan’a Merkezi ABD'de bulunan ADL tarafından 06 Kasım 2005 tarihinde II. Dünya Savaşında Musevilerin hayatlarını kurtaran Türk diplomatları adına umursamayı cesaretlendirme (Courage to Care) ödülü verildi.
 
Recep Tayyip Erdoğan’a, «American Jewish Congress» AJC örgütünden bugüne kadar “cesaret ödülü” verilen 10 kişi içinde Yahudi olmayan tek kişi  (4) olduğunun ne anlama geldiğini vurgulamamaktadır.
 
AKP ile kadınlarımıza reva görülen şiddet dünyanın dikkatini çeker hale geldi
 
Dünya listesine de giren Türkiye’de 10 yıl öncesi 5 olan milyarder sayısının 38’e,  yoksul sayısının da 38 milyona yükselmesi Recep Tayyip Erdoğan’ı düşündürmüyor.
 
Başbakanlık koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan’ın 07.03.2011 tarihinde Kadın İşçiler Kurultay'ında kadınlara hitaben :
 "Terörün ve törenin baskısı altında kalan kadınları selamlıyorum. Afganistan'ın yoksul kadınlarını, Irak'ın dullarını, dünyanın her yanındaki ezilmiş kadınlarını selamlıyor, kendilerine Türkiye'nin dayanışma mesajlarını yolluyorum" sözleriyle başlayan Erdoğan, kadınların Dünya Kadınlar Günü'nü kutlaması  ve Kadınlara yönelik şiddet ve istismarı "vicdansızlık, insafsızlık ve alçaklık"olarak nitelendirerek"Hiç kimse kadına yönelik şiddeti, töre, gelenek, namus davası diyerek maşrulaştıramaz” ifadeleri, benim çok tuhafıma gitti.
 
Bu vicdansızlığa, insafsızlığa, alçaklığa kim sebep oldu? Bu durumu neden Türkiye şartlarında, kendi oluşturdukları resim içerisinde irdeleyemiyor?
 
Çünkü o Mersin’li işçiye söylediği «ananı da al git» sözüyle, sadece işçiyi değil anasını da öfkesinin kapsamına almış, birbirleriyle ilişkileri olmayan kendisine muhalefet edenleri terörist diye suçlarken, onların tutuklanmalarına sebep olurken, hukuksuzluklara kapı açarken onların anneleri ve babalarını da cezalandırdıklarını ve Türk anasına hitap etme ihtiyacı duymadığını esefle görüyoruz! Kendisine soruyoruz : «Irak’lı kadınların dul kalmalarına, tecavüze uğramalarına sebep olan kim?»
 
¤ Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri «Marifetname» isimli eserinin birinci cildinin, 74. sayfasında Peygamberimiz (S.A.) sözünü naklediyor : «Mal ve para hırsının dine verdiği zarar, aç bir kurdun koyun sürüsüne verdiği zarardan daha çoktur.»
 
«AKP Türkiye'sinin fotoğrafında yer alan»  «çöp konteynerine sarkarak yiyecek toplayan» çarşaflı bir ananın gazetelere yansıyan resminden hiç rahatsız olmadı mı? Recep Tayyip Erdoğan : «Paranın, dini, imanı,  milleti olmaz» diyor... Parayı öyle bir yere oturtuyor ki nasıl kazanıldığına, nereden geldiğine, helal olup olmadığa, alın teri ve emekle yıkanıp yıkanmadığına, haksızlıklarla, yolsuzluklarla, hırsızlıklarla elde edilip edilmediğine hiç önem vermiyor. Adalet kavramı, sosyal yaklaşım, emek, inanç, dürüstlük, üretim, sanat, ticaret  ve insan bu sözün içerisinde eritilerek para ön plana çıkarılıyor!
 
Recep Tayyip Erdoğan  neden sadece Afganistan'ın yoksul kadınlarından, Irak'ın dullarından bahsediyor?  Pakistan’da, Afganistan’da,  Irak’ta, Filistin’de, Kosova’da, Kuzey Irak’ta, Doğu Türkistan’da, Avrupa’da, Batı Trakya’da bulunan mağdur insanlardan hiç bahsetmiyor?  Bizzat kendilerinin sebep olduğu, savcılığını yaptıkları iftira davasıyla baskı üzerine baskı yaptıkları, günbegün şiddetin, tacizin dozunu artırdıkları, insanların hastalıklarına, yaşlarına bakmadan, diğer hastaları da etkileyecek siyasi baskı oluşturdukları,  ya da  hedef haline getirerek, kof, mesnetsiz, tertiplerle  suçladıkları, ya da ölümlerine sebep oldukları  kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından, 1730 böbrek, 320’den fazla karaciğer nakli yapan Prof. Dr. Mehmet Haberal’dan, vatansever gazeteci ve yazarlardan,  onlara çektirilen acılarla mağdur edilen aile fertleri,  anne, eş ve çocuklarından bahsedemiyor.
Türkiye’yi karakollaştırmak ya da hapishaneleştirmek istiyorlar... Bu özellikleri onların İslam’la,  hoşgörüyle, adaletle ve kalkınmayla hiç  ilişkilerinin olmadığını kanıtlıyor!
 
Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun bir soru önergesine verdiği cevaptan, 2002-2007 arasında 16 bin 38 kişinin canına kıymasından. İntihar vakalarının 9 bin 977’sini erkek, 6 bin 61’ini kadın intiharları oluşturduğundan söz etmiyor.
 
AKP yöneticileri insanı,  insan hayatını,  hayatı, doğayı, çevreyi, sanatı, sanatçıyı, tarihi, değerleri, şehirleri, şehirleşmelerdeki bilimsel irdelemeleri, hiç önemsemiyorlar. AKP ile Beton yığınları, çirkin yapılaşmalar, üretim ve iş yerlerinin, dere ve su kaynaklarının satılmaları geleceğimizi tehdit eden unsurlar olarak karşımıza çıkarılıyor.
Aile fertlerinden birinin mağduriyetinin diğer fertleri de etkilediği düşünülmüyor. Aynı mahalledeki bir evi etkileyen olay diğer evleri nasıl etkilediği umursanmıyor. Türkiye’de 12 Eylül’ü dahi aratacak bir hukuksuzluk, işkence ve cinayetler dönemi başlatmak isteyen emperyalist güçler AKP ile topluma çaresizlik ve korku yüklemektedirler. Bu anlayış sahiplerinin bir gün mutlaka pişmanlık duyacaklarını ve yargılanacaklarını da rahatlıkla söyleyebiliriz. Ben şahsen AKP’den, AKP’li yöneticilerden ve destekçilerinden nefret ediyorum.
 
AKP ile caniler türedi, cinayetler  ve tecavüzler korkutucu boyutlara ulaştı... Sistem ruh hastaları üretir hale geldi. Bunları denetleyecek, gözetleyecek devlet ise asli görevinin dışında faaliyet gösteriyor!
 
¤  Nisâ Sûresi, Âyet  58 : Allah size , mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.
¤ Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri «Marifetname» isimli eserinin birinci cildinin, 110. sayfasında Peygamberimiz (S.A.) sözünü naklediyor : Zalime yardım edene, muhakkak Allah, o zalimi ona musallat eder.
 
Tarih :  28 Mart 2008...  5 yıldır psikolojik tedavi gören S.Y. (25), dün gece geç saatlerde evin penceresine çıkarak, "Dünyanın sonu geldi, nasılsa herkes ölecek" diye bağırdıktan sonra oturma odasında uyuyan annesi E.Y.yi (50) bıçaklayarak öldürdü. Ardından banyoda olan ablası S.Y.'yi (27) bıçakla yaralayan S.Y., hızla evi terk etti.
 
Tarih :  06 Nisan 2008...Bakırköy'de eşiyle ayrı yaşayan şahıs, 6 yaşındaki kızını alarak 5 katlı binanın çatısına çıktı. Sigara içerek alkol alan baba, ellerini ve ayaklarını bağladığı kızını çatı katından sarkıttı. Vatandaşların dehşet içinde izlediği olayda minik kız polisin zamanında müdahalesiyle kurtulurken, babası ise polise uzun süre direndi.
 
Tarih :  20 Temmuz 2010...  İzmir'in Konak ilçesinde bir kişi, tartıştığı eşini, bıçak ve satırla öldürdü, kavgayı ayırmaya çalışan 2 kızını da yaraladı.
 
«Giresun'un Espiye İlçesi'nde evine giderken silahlı saldırıya uğrayan 55 yaşındaki Z. T.’nın kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmesi», «Çanakkale'de bir süre önce cezaevinden çıkan 45 yaşındaki T. D.’in, dilendirdiği bedensel engelli eşi 41 yaşındaki S. D.'i yol ortasında ekmek bıçağıyla boynundan keserek yaralaması», «Kayseri'de nakliyecilik yapan 38 yaşındaki C. G., kendini yemeğe götürmesini isteyen 21 yıllık eşi 37 yaşındaki N. G.'i, döverek hastanelik etmesi», «Balıkesir'de 70 yaşındaki H. E., engelli kızı 38 yaşındaki A. E.'i döverek öldürmesi», «Şanlıurfa'da bakkal 26 yaşındaki S. B., sokak kapısını açık bıraktığı gerekçesiyle tartıştığı bir çocuk annesi, hamile eşi 24 yaşındaki Z. B.'ye cebinden çıkardığı bıçağı fırlatarak yaralaması» gibi binlerce olay başka ülkelerde arabuluculuk yapan AKP yöneticilerini ya da çöpçatanlık yapan ve şantaj senaryoları üreten yandaşlarını hiç ilgilendirmiyor.
 
Anayasa’nın  41. maddesi :  «Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ..... için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar. »
 
2003-2007 yılları döneminde 52.000 kadının işten atılmasına AKP iktidarının sebep olduğundan, yine 8 yıllık AKP iktidarı döneminde kadına yönelik şiddetin %1400 oranında arttığından, Türkiye’de 6 milyon kadının okuma yazma bilmediğinden, Türkiye’de  155 vali içinde kadın valinin olmadığından, AKP iktidarı döneminde Türkiye’de sefilliğe düşürülen yoksul sayısının 12 715 000’e ulaştırıldığından,  bu olumsuzluklara AKP yöneticilerinin açılım, ekonomi ve eğitim politikalarının yol açtığından hiç söz etmiyor...
 
Siirt'in en işlek caddelerinde çöpte ekmek arayan çocuklardan, Aydın’ın en işlek caddelerinde çöpte ekmek arayan analardan, Türkiye’nin bir çok yerinde yoksulluk ve hastalık sebepleriyle hayatlarını kaybedenlerden bahsetmiyorlar.
 
Ekonomik huzursuzluklar, televizyon filmleri, sosyal ve psikolojik dengesizliklere iten siyasi yapılanmalar, eğitimdeki dengesiz kadrolaşmalar, işsizlik, yoksulluk, eşitsizlik; adaletsizlik  şiddeti körüklüyor. İç çatışmaya ve karışıklıklara sebep olacak hukuksuzluklar, bunalımları, intiharları körüklüyor ve  sorunlar hiç önemsenmiyor.
 
AKP milletvekili Turan Çömez’in 20 Temmuz 2007 tarihinde yaptığı bir açıklama :  «Son iki yılda ayakkabı piyasasından 160 000 iş yeri iflas etti.»
Tarih : 09.07.2007...   OKS imtihanında 27 bin öğrenci sıfır puan aldı.
Tarih :  28.03.2008...  Şanlıurfa Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi 4. sınıf öğrencisi H. Z. isimli bir öğrenci aşkına karşılık vermeyen okul arkadaşı Tıp Fakültesi 3. sınıf öğrencisi Ç.A.’nın boğazını keserek öldürdü... Kendisini ve başka bir kız öğrenciyi de bıçakla yaraladı.
 
Türkiye’de 12 Mart 2010 tarihinde gazetelere yansıyan «Ardahan'ın Göle ilçesine 20 gün önce atanan bir anaokulu öğretmeni 24 yaşındaki S. U., kendisine aşık olan muhasebeci 42 yaşındaki Y. A. tarafından evinin önünde satırla öldürüldü.» haberinin sosyal ve psikolojik boyutunun AKP’li yöneticiler tarafından irdelenemeyeceğini biliyoruz. Öfkeyi sanat olarak gören bir kişinin başbakanlık koltuğunda oturduğu bir ülkede şiddet de bir sanat gibi gösterilebilir.
 
11 Şubat 2011 tarihinde gazetelerde yer alan tüylerimizi ürperten bir olay : Manisa'da yaşayan 3 çocuk annesi K.S. (33), kocası İ.S. (35) tarafından evlerinde dövüldü. Kocasının gece yarısı evinden kovduğu kadın, aynı sokakta oturan eşinin anne ve babasının evine sığındı. Karısının anne-babasının evine sığınmasına sinirlenen koca, eşini burada da darp etti. Genç kadın kocasının elinden komşularının jandarmaya yaptığı ihbar sayesinde kurtarıldı. Jandarma tarafından gözaltına alınan koca İ.S, işlemlerinin tamamlanmasının ardından çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak, Akhisar Kapalı Cezaevine gönderildi. Kocasının dövmesi sonucu yüzü tanınmayacak hale gelen K.S, hastanede yapılan tıbbi müdahalenin ardından Akhisar Huzurevinde koruma altına alındı. Manisa Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü Kadın Sığınma Evine nakledilmesi düşünülen kadının kendi isteğiyle anne-babasının yanına sığındığı belirtildi.
 
Bu tür olaylar bütün kadınlara yönelik olaylar olarak kabul edilmelidir : Sergilenen davranışın sevgiyle, sevdayla, aşkla hiçbir ilgisi yoktur! Ülkemizde kadınlara bakışın, kadınlara yönelik sistemin zihinlerde kurguladığı resmin bir yansıması bu!  Kadınların cinsiyetleri, güzellikleri, kendilerinde ona sahip olma hakkı varmış gibi bir saplantıyla gelişen bakış açıları kişileri kadınları öldürme, cezalandırma, zorla sahip olma gibi davranışlara sürüklüyor. Mevcut eğitim sistemi, iktidarın sorumsuzlukları, yozlaşan yönetimler bu tür olayların sorumlusu, suçlusu ve körükleyicisidirler. Ülkeyi yönetmek parlak sözler söylemek, insanlara tepeden bakmak, kadınları aşağılamak veya aşağılatmak değildir. Çıkar düşkünleri, bir çok kadına sahip olma fikrinde olan yobazlar bu tür olayların alt yapılarını, çekirdeklerini hazırlayan ve körükleyen zavallılardır!
 
Recep Tayyip Erdoğan kendi dönemlerinde artış gösteren bütün olumsuzluklara bir açıklama getiriyor : «Bizim dönemimizde her şey belirgin hale geldiği için görünüyor, bunlar geçmişte de vardı, ama bilinmiyordu» demek istiyor. Halbuki ülke zenginliklerini pazarlayan, Sümerbank gibi fabrikaları kapatan, işsizliği, yoksulluğu, yolsuzluğu körükleyen, yandaşlar üreten, ülkeyi bölünme noktasına getiren, çatışmaya yol açacak açılım kapılarını aralayan AKP yöneticileri olduğu da artık gizlenmiyor. Eğitimin yozlaştırılması, hukukun siyasallaştırılması, partizanlığın yaygınlaştırılması, ziraatın, hayvancılığın, tarımın imha edilmesi karşısında AKP yöneticilerinin hiçbir şey yokmuş gibi keskin nişancı korumalarıyla, milletten kopuk bir görüntüyle kendilerini aklama telaşına girdiklerini görüyoruz.
 
AKP ile Türkiye «halk iradesi» ve «siyasi ahlâktan» söz edilemeyecek bir döneme girdi!
 
¤  A’raf Sûresi, 86. âyet  :  Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolu eğip bükmek isteyerek öyle her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Bakın ki bozguncuların sonu nasıl olmuştur!
 
Vatandaşlarımızın dertleriyle, sorunlarla ilgilenmiyorlar. İstikrarsızlık ve ayırımcılık körükleniyor.
Başka ülkelerde AKP konumunda bulunan hiçbir partiye hukuken asla iktidar izni verilmez. Dünya ülkelerinde benzer kusurları işleyen politikacılar ya istifa, ya da intihar etmişlerdir.  AKP yöneticileri demokrasinin kurallarına uymuyorlar. Baskı ve şiddetle beslenme yolunda devlet kurumlarını çalıştırmıyorlar. Yargı bağımlı hale getirildi. Yakında gerçekleştirilecek seçim adil ve eşit şartlarda yapılamayacak. Halk güvenliği tehlikede... Devletin bazı bölgelerde etkili olamadığı konuşuluyor. Telefonla rahatça konuşulamayan, haberleşme hürriyetinin imha edildiği bir Türkiye’den bahsediliyor... AKP yöneticileri tahrip ettikleri kurumları, işledikleri suçları gizlemeye çalışıyorlar. Dünya ülkeleri kendilerine, etraflarına iyi şekilde bakmıyor : İslam’ın AKP ile Türkiye’de çökertilmesi halinde dünyada çökeceğine inanıyorlar.  Bir taraftan «yalan söyleyen, hırsızlık yapan, iftira eden, kendi ordusuna zulmeden, muhalifleri terörist diye suçlayan, merhametsiz, çıkarcı, adaletsiz  Müslüman» tanımı yapılırken, diğer taraftan çıkar ilişkileri, çizilen olumsuz resimleri netleştirmiyor.
Yandaş yayıncılar AKP yöneticileriyle, onların eşleriyle ilgili batı ve Amerika’da yayınlanan hakaret içeren, aşağılama yazılarını ya göremiyorlar, ya da görmezlikten geliyorlar!
 
Amerikancı Müslümanlık ALLAH’tan (C.C.) kopuşun, Peygamber’den (S.A.)  uzaklaşmanın, Kuran’ı dışlamanın bir ifadesidir. Sizi kendinize dönmeye çağırıyorum...
 
Ben bana gelen bazı bilgileri CHP,  MHP yöneticileri ve milletvekillerine aktardım. AKP çevrelerince kendilerine çeşitli tertipler yapılacağını bildirdim.
¤  Bugünkü durumuyla AKP yöneticileri, çöküş dönemine girdiklerini ve geniş kapsamlı olarak halkın güvenini kaybettikleri için «CHP’ye», «MHP’ye», şu an bir araya gelmekte olan «diğer muhaliflere» devlet gücünü ve yandaş yayın organlarını kullanarak tertip yapma peşindeler. Daha önce telefon dinlemeleriyle elde ettikleri bilgilere eklemeler ya da çıkartmalar yaparak, sahte belgeler ve yapay resimler ekleyerek, kişileri parayla satın alarak, makam ve çıkar vaat ederek  iftira edecekler, «yeter ki çamur at nasıl olsa izi kalır» mantığıyla bu yönde seçmenlerin dikkatlerini çekeceklerine ve kendi oy sayılarını artıracaklarına inanıyorlar.  Yani bugüne kadar olduğu gibi İslam ve hukuk dışı bir yol izlemeye kararlılar...
 
¤ Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri «Marifetname» isimli eserinin birinci cildinin, 110. sayfasında Peygamberimiz (S.A.) sözünü naklediyor : «Devlet başkanlarının yalanlarını tasdik eden ve zulümlerine yardımcı olan benden değildir.»
 
¤ Yandaşlar, bazı AKP’liler de AKP’ye duyulan tepkilerden rahatsızlar, seçimle çıkar kapılarının kapanacağından, kendilerinden hesap sorulacağından korkuyorlar. Bu sebeple argo ifadeler, küfürler, tehditlerle hitabet ölçüsünü kaybederek ister istemez  içlerinde bulundukları psikolojik durumu yansıtıyorlar. Bunların aralarında, müzisyenler, tiyatrocular ve yazarlar da var...
Yazdığı şiirleri ve yazıları bazen 1 yıl sonra, ya da 2 veya 3 yıl sonra en ince ayrıntılarına kadar yaşayan veya yaşandığını gören bir şair olarak sizleri uyarıyorum : AKP’ye destek olmak geleceğinizi taşlamak gibi bir şeydir. AKP yöneticileri insanlarımızın geleceklerine, ülkemize, güvenliğimize, sağlığımıza, eğitimimize, kurumlarımıza ve huzurumuza acılar ekmektedirler. AKP ile henüz göremedikleriniz, yarın yaşayacaklarınız size güvensiz bir ortam hazırlayan emperyalizmin karanlığı önünüze düştüğü zaman, içinizin yandığı ve özünüzdekileri kaybettiğiniz an bana hak vereceksiniz. O zaman suçlayacak AKP’yi, AKP’lileri de karşınızda göremeyeceksiniz. Bugün Japonya’da yaşanan tufan dahi sizi uyandırmıyor. Benim görevim sizlere bir resmi önceden göstermek.
Dostluğu, kardeşliği, inancı, dayanışmayı, sevgiyi, saygıyı bir kenara bırakıp AKP’ye destek olanları, arka çıkanları, AKP yöneticilerinin iftira ve tertiplerine katkıda bulunanları ALLAH’a (C.C.) haval ediyorum. (......)
Unutulmasın ki «birbirini kucaklamayan insanlar, ya da tehlikeye koşanlar, kötülüğe katkıda bulunanlar ancak şerre hizmet ederler!»
 
Ankara, 11.03.2011
 
 
(1)  Clara Zetkin (Clara Eissner), 05 Temmuz 1957 yılında Saxe’a bağlı Wiederau’da doğdu.  20 Haziran 1933’de  Moskova yakınında bulunan  Arkhangelskoïe’da öldü.  Öğretmen, Alman markist politikacı.
(2) Par Barry Rubin :  Les Obama Watch mais ne voyez pas le destin tragique de femmes du Moyen-Orient: une allégorie Quatre-Picture, 15 Décembre 2009
(3) «Irak'ta savaşan ABD'li kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz.»
«We further hope and pray that the brave young men and women return home with the lowest possible casualties, and the suffering in Iraq ends as soon as possible.»
By Recep Tayyip Erdogan, The Wall Street Journal, March 31st, 2003
(4) Theodore Herzl tarafından Dünya Musevilerini bir “ulusal yurda” kavuşturma amacıyla 19. yüzyıl sonunda kurulan “World Jewish Congress” (WJC) İsrail devletini kurmakla amacını gerçekleştirmiş bir Yahudi teşkilatıdır. Daha önce AJC tarafından 10 kadar kişi ödüle lâyık görülmüştü; bunlar arasında İsrail’li veya Musevi olmayan tek kişi Recep Tayyip Erdoğan. Listede İsrail’in önemli bütün başbakanları var. Türkiye başbakanına bu ödülün verilmesi de, verildiği mekân da anlamlı : HSBC bankasının New York merkezi…
 
 
 
Selam ve sevgilerimle.
 
Üzeyir Lokman ÇAYCI

İç Mimar – Endüstri Tasarımcısı
55, rue Louise Michel
78711 Mantes la Ville
FRANCE