Suriye’de 2011 yılının ilk aylarında başlayan olaylar kısa sürede Türk dış politikasının en önemli sorunu haline geldi. Türkiye başlangıçta Suriye’deki yönetimi demokratikleşme sürecini başlatma konusunda ikna edebilecek tek aktör olarak görülürken, kısa süre içinde bu beklentinin gerçekçi olmadığı anlaşıldı. Beşşar Yönetimi’nin siyasal değişim hedefleyen barışçı gösterileri şiddet kullanarak bastırması ülkedeki gösterilerin bir süre sonra silahlı çatışmaya dönüşmesine yol açarken, bu dönüşüm sürecinden kaçınılmaz olarak etkilenen ülkelerin başında Türkiye geldi. 2000’li yılların sonunda Türkiye ve Suriye arasındaki ekonomik ve stratejik ilişkilerin aldığı hal karşılıklı bağımlılık ve barışı sağlama projelerine örnek olarak gösterilirken 2011 yılının sonlarında gelindiğinde iki ülke arasındaki ipler çoktan kopmuştu. Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin yaşadığı bu değişim büyük ölçüde bir dış politika meselesi olarak ele alınmasına rağmen aslında baştan beri her iki ülke için de iç politikalarını da etkileyen boyutları barındırmaktaydı. Bu bağlamda Hatay hem ilişkilerdeki iyileşme sürecinin hem de çöküşün doğrudan ve en yakın tanığı ve göstergesi olarak özel bir önem taşımaktadır. Geçtiğimiz günlerde Hatay’da geçirdiğim birkaç gün boyunca edindiğim izlenimler Suriye’deki gelişmelerin Türkiye için sadece bir dış politika meselesi olarak tanımlamayacağını düşündürmektedir. Bu çerçevedeki izlenimlerimi birkaç maddede şöyle özetleyebilirim:
 
Hatay, Türkiye-Suriye ilişkilerinin bozulmasından doğrudan ve en ağır biçimde etkilenen şehir olmuştur. Bir sınır şehri olarak diğer sınır şehirleriyle aynı ekonomik kaderi paylaşan Hatay on yıllardır Suriye-Türkiye ilişkilerinin gidişatından etkilenmektedir. Uzun yıllar boyunca Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin bozuk olduğu dönemlerde dahi kendine özgü bir yapı geliştirmiş olan sınır ticareti, bugünlerde büyük bir darbe yemiş izlenimi vermektedir. Türkiye-Suriye ilişkilerinin hayli sorunlu olduğu 1990’lı yıllarda dahi sınır ticareti büyük ölçüde devam etmiştir. Sınırın her iki tarafındaki kısıtlamalar ve zorluklara rağmen, sınır ticaretinin kendine özgü mantığı ve kazanç sistematiği gereği bir şekilde sürdürülen ekonomik ilişkiler Suriye’deki durumun kaotik bir hal almasıyla yerle bir olmuştur. Halihazırda Türkiye-Suriye sınırının Suriye tarafında Hatay vilayeti karşısındaki bölümünün bir kısmı muhaliflerin bir kısmı ise Suriye hükümetinin kontrolündedir. Buna sınır kapıları da dahildir. Dolayısıyla hem muhaliflerin hüküm sürdüğü bölgeler hem de Suriye hükümetinin kontrol ettiği bölgeler ile Hatay’daki tüccarlar arasında ekonomik ilişkiler farklı biçimlerde de olsa devam etmektedir. Ancak, 2000’li yılların sonlarındaki büyük canlılık yerini büyük hayal kırıklıklarına bırakmıştır. Hatay’da kısa bir süre öncesine kadar Suriyeliler turizmdeki canlılığın belkemiğini oluşturmaktaydı. Bu nedenle şehrin farklı bölgelerinde yeni turistik tesis inşaatları hazırlıkları bulunmaktaydı. Pek çok yeni otel inşaatı planlanırken geleneksel turistik tesisler de yenilenme sürecine girmişti. Ancak Suriye’deki olaylardan sonra Suriye ekonomisinin içine düştüğü bunalım ve Suriyelilerin bırakın turistik gezileri evlerinden bile çıkamaz hale gelmeleri Hatay’daki turizm yatırımına büyük bir darbe vurmuş gibi görünmektedir.
 
Hatay’ın Suriye’deki olaylardan nasıl etkilendiğini anlamak için şehir merkezindeki çarşıda bir tur atmak yeterlidir. Çarşı sakinlerine göre iki yıl önce sokaklarda belli saatlerde yürümek için yer bulmak bile güçken, bugün çarşının en canlı saatlerinde bile ciddi bir sükûnet göze çarpmaktadır. Esnafın çoğu işlerinin bozulduğundan şikayet etmektedir. Çarşıda Suriye’den getirilen malların olduğu bölümlerde halen bazı mallara rastlanmakla birlikte geçmişe oranla ciddi bir azalma söz konusu olduğu gözlemlenebilir. Halen Suriye-Türkiye arası çalışan araçlar bulunmasına rağmen bunların sayısında büyük bir azalma olduğu da görülmektedir.  Hatay’ın en önemli geçim kaynakları sayılabilecek bazı tarım ürünlerinin ihracatında önemli bir azalma olmuştur. Dahası şehrin belki de en önemli geçim kaynağı olan taşımacılık sektöründe ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Şehrin bazı bölgelerinde çok sayıda TIR’ın bir köşeye çekildiği, yapacak iş bulamadığı için insanların araçlarını satmaya başladığı görülmektedir. Rastgele girilebilecek dükkanların pek azında esnaf ekonomik durumdan şikayetçi değildir. Ancak pek çoğu ekonomik sıkıntılardan bahsederken bunu doğrudan Suriye’deki gelişmelere bağlamakta ve ayaküstü sohbetlerde genellikle Türkiye’nin Suriye politikasını eleştirel bir bakışla ele almaktadır.
 
Suriye’deki gelişmelerin Hatay üzerindeki etkisi sadece ekonomik boyutla sınırlı değildir. Gün geçtikçe toplumsal sorunların arttığına ilişkin bir gözlem abartı olmayacaktır. Şehrin demografik yapısına bağlı olarak farklı ilçe merkezleri, beldeleri ve köylerinde farklı bakış açıları hakimdir. Fakat genel olarak söylenebilecek olan şey Hatay’da mezhep faktörünün her geçen gün küçümsenemeyecek bir biçimde önem kazandığıdır. Yüzyıllardır farklı etnik köken ve dinlerden insanların yan yana ve huzur içinde yaşadığı Hatay’ın yanı başında her geçen gün daha fazla mezhepsel ve etnik boyut kazanan bir iç savaştan etkilenmemesini beklemek mantıklı görünmemektedir. Dünyanın neresinde olursa olsun sınırın birkaç kilometre ötesinde bir iç savaş yaşanıyorsa ve bu iç savaşın siyasi boyutu kadar etnik ve mezhepsel boyutları varsa komşu ülkelerin bundan etkilenmesi kaçınılmazdır. Hatay’da Türkiye’nin diğer illeri gibi bu süreçten kaçınılmaz olarak etkilenmektedir. Bugün Hatay insanının 1980’lerin öncesinde yaratılmaya çalışılan mezhepsel kutuplaşma tuzağına düştüğü söylenemez. Fakat Antakya’da her geçen gün daha çok insan Suriye olayları ya da şehirdeki Suriyeliler üzerinden daha sert bir tutum almaya doğru gitmektedir. Bilindiği gibi Suriye’deki olaylar başladıktan sonra Türkiye’ye kaçan Suriyelilerin büyük bir kısmı uzun bir dönem boyunca Hatay’da kurulan kamplara yerleştirilmiştir. Şehre gelen Suriyelilerin varlığı başlangıçta bir sorun olmazken kısa süre içinde sayının artması ve Suriyelilerin Türkiye’deki yaşama uyum sorunları yeni problemler doğurmuştur. Bilindiği gibi bir süre sonra Hatay’ın farklı bölgelerinde Suriyelilerin gönderilmesini talep eden gösteriler gerçekleşmiştir. Bu gösteriler Türkiye’de bazı medya organlarında belli bir gruba ya da ideolojiye indirgense de aslında şehirdeki algının hiç de o kadar basit bir sorun olmadığı göze çarpmaktadır.
 
Antakya’da özellikle şehir merkezinde Suriye’den gelen bazı insanlara, gruplara ve Suriye’ye destek amaçlı olarak Türkiye’yi transit olarak kullanmayı hedefleyen yabancılara karşı açık bir tepki bulunmaktadır. Bu tepkinin kaynağı çeşitlidir. Halk arasında tepkiye neden olan gelişmelerin bir kısmı basit toplumsal uyum sorunlarıdır: Örneğin ev kiralama sürecinde yaşanan sorunlar, ticaretteki anlaşmazlıklar ya da farklı nedenlere dayalı olarak ortaya çıkan kavgalar gibi. Ancak Hatay’da asıl tepkiyi doğuran şey sosyal uyum sorunlarından ziyade bazı Suriyeli kişi ve gruplar ile yabancıların yarattığı rahatsızlıktır. Halk arasında bu kişilere doğrudan maddi yardımın ötesinde silah ve diğer materyallerin sağlandığına ilişkin güçlü bir kanaat bulunmaktadır. Pek çok Hataylı Suriyeli muhaliflerin bazen Suriye’de savaştığını bazen de Türkiye’ye geldiğini ileri sürmektedir. Bu konuda neredeyse herkesin anlatabileceği farklı örnekler bulunmaktadır. Bir kısmı bugüne kadar basına da yansıyan örnekler şehrin farklı ilçe ve köylerinde duyulabilir. Zaman zaman isim, yer ve zaman verebilecek kesinlikte olabilen bu örneklemeler bazen de duyumlara dönüşmektedir. Ancak kesin olan şey, gün geçtikçe daha fazla insanın “cihatçılar” ya da halk tabiriyle “sakallılar” olarak adlandırdığı insanlara karşı tepkilerinin arttığıdır. Antakya merkezindeki çarşıda “Özgür Suriye Ordusu” tişörtüyle dolaşan birkaç kişiye çarşıdan geçenlerin bakışlarıyla ya da sözleriyle tepki göstermesi dikkat çekicidir. Dahası Arap Alevi kökenli yurttaşların bir kısmı bu kişilerin Türkiye’de resmi koruma bulduklarına ve desteklendiklerine inanmaktadır. Özellikle devlet hastanelerinde tedavi edilen Suriyeli yaralıların bir kısmının Beşşar Yönetimi’nin zulmünden kaçanlar olduğu kabul edilirken, hastanelerde çatışmalarda yaralanan muhaliflerin tedavi edildiği, bunların daha sonra tekrar çatışmak üzere geri döndüğü düşüncesi de son derece yaygındır. Bazı muhaliflerin Alevi doktor istemedikleri sözü pek çok kişi tarafından dile getirilmektedir. Açıkçası, bu düşüncelerin temelsiz olduğunu söylemek ikna edici olmayacaktır. Hatay’daki bazı hastanelerin ziyaret edilmesi gözlem yapmaya yetmektedir. Hatta çarşıda askerlikle hiçbir ilişkisi olmadığı açıkça görülen bazı kişilerin askeri malzeme (kıyafet vs.) satan dükkanlarda küçük gruplar halinde alışveriş yapıyor oluşu bu düşünceleri temelsiz hurafeler olarak nitelemenin yanlışlığını ortaya koymaktadır.
 
Elbette, yukarıdaki düşünceler Hatay halkının tamamı tarafından paylaşılmamaktadır. Şehrin bazı ilçe ve beldelerinde de tam tersi bir düşünce yaygındır. Etnik köken fark etmeksizin Hatay’da yaşayan Sünni yurttaşların bir kısmı Hatay’da Beşşar’a bağlı insanların olduğunu, bunların Suriye’den kaçan mazlum insanlara bilinçli olarak kötü davrandığını ileri sürmektedir. Bu kötü davranış Suriyelilerin rahatsız edilmesinden, ev kiralanmamasına, hatta hastanelerdeki Alevi doktorların Suriyelileri tedavi etmek istememesine kadar geniş bir yelpazede değerlendirilebilir. Dahası, çok sayıda kişi Hatay’daki bazı Alevi yurttaşların Beşşar Yönetimi’yle bağlantılı olduğunu, muhaliflerin yerlerini Şam’ın Türkiye’deki ajanlarına bildirdiklerini, hatta Suriye’ye gidip Beşşar Yönetimi adına savaştıklarını ileri sürmektedir. Hatay’ın bazı kısımlarında Suriyelilere kötü davranılmasına karşı bir kısmının da kucak açmasının yukarıdaki algılamayla yakın ilişkisi olduğu söylenebilir. Hatay’ın merkezindeki olaylardan sonra pek çok Suriyelinin şehrin Sünni nüfusunun ağır bastığı bölgelere gitmesi bu bağlamda algılamayı yansıtan bir örnek olarak alınabilir.
 
Hatay gibi farklı dinleri ve etnik kökene mensup insanları bir arada bulunduran bir şehirde elbette bir inanca veya etnik gruba bağlı tüm insanların aynı şeyleri düşünmesi mümkün değildir. Dahası şehirde sınırları netleşmiş bir etnik ya da mezhepsel tutum olduğunu söylemek de doğru olmayacaktır. Fakat Hatay’da halkın büyük bir kısmında her geçen gün hassasiyetin arttığı ve Suriye’de olan biteni kimlik bazlı değerlendirme eğiliminin yükselişe geçtiği söylenebilir. Fısıltı gazetesinin çok güçlü olduğu bir dönemde yaşanan küçük kıvılcımlar daha kötü sorunlar yaratabilir. Ancak sorunları büyütmemek ne kadar gerekliyse, Hatay’ın Suriye’deki gelişmelerden toplumsal ve ekonomik anlamda etkilenmediğini düşünmek bir o kadar yararsızdır. Hatay halkının hassasiyetlerinin daha dikkatle takip edilmesi ve özellikle kimlik temelli algılamaların küçümsenmemesi gerekmektedir. Aksi taktirde yakın gelecekte şehir çok daha derin sosyal problemlerle karşı karşıya gelebilir.


Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Ahi Evran Üni. Uluslar. İliş


http://orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=4050


Editör: TE Bilişim