İngiltere'nin önde gelen “düşünce kuruluşu”, Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Chatham House'un, "Yılın Devlet Adamı" ödülüne bu yıl Abdullah Gül layık görüldü.

Odatv’de yazılanlara göre Chatham House resmen 1920’de kurulsa da kökleri aslında 1900’lerin başına gidiyor. O zamanki adı “Yuvarlak Masacılar”mış. İsrail devletinin kuruluşuna öncülük eden, Osmanlı’yla, Orta Doğu’yu ilk parçalayan Sykes–Picot haritalarını çizen ve Sevr’i yapan bu masaymış. Sonradan resmi bir kuruma dönüştürülüp, “Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstütüsü” adını almış. O günden beri de dünyanın sorunları ve doğabilecek krizlerin tartışılıp, yönlendirildiği ilk adres olmuş. (http://www.odatv.com/n.php?n=gule-odul-veren-chatham-house-nedir--2203101200)

Anlaşılan o ki, Chatham Hause’un “Siyonizm”le yakın ilişkileri var. Ancak Gül, ödüle Ermeni açılımındaki katkıları nedeniyle layık görüldü. Demek Chatham House için Ermeni açılımı, dünyanın en önemli sorunlarından biri...

Yalnız, ödül gerekçeleri ile gerçekler arasında bir açı farkı var. Bizim bildiğimiz Ermeni açılımı çoktan kapandı.

Gül’den çok önce Emekli Orgeneral Çevik Bir’e, merkezi Washington’da bulunan Musevi Ulusal Güvenlik Enstitüsü (JİNSA) adlı kuruluş tarafından ‘uluslararası liderlik’ ödülü verilmişti hatırlayacaksınız. (Hürriyet, Çevik Bir’e ‘Uluslararası Liderlik’ Ödülü, 26 Ekim 1999) Oysa, şimdi sadece bazı şirketlere “liderlik” yapıyor. Öte yandan Bir’e bu ödül, Türk–Amerikan ve Türk–İsrail ilişkilerine yaptığı katkıdan dolayı verilmişti. Görünüşe göre ikisi de en kötü zamanlarını yaşıyor.

Bülent Ecevit de 1 Şubat 2002'de ‘Ahitin Çocukları’, ADL B'nai B'rith'e konuk oldu. Ecevit'i "uluslararası devlet adamı" olarak niteleyen örgüt ona, Tevrat'ın cihat borusu “şofar”ı verip onurlandırmıştı. Ecevit “Filistin’de soykırım yapılıyor” denince aynı kuruluşların katkısıyla düşürüldü.

2000 yılında tarihinde “American Jewish Congress” (AJC) Tayyip Erdoğan’a ‘Yahudileri Koruma Cesareti" ödülü verdi. AJC bu ödüle daha önce 10 kadar kişiyi layık görmüştü ve bunlar arasında İsrailli veya Musevi olmayan tek kişi Tayyip Erdoğan’dı. Erdoğan, ödül töreninde pek “semitik” bir konuşma yaptı, şimdi aynı Yahudi kuruluşları tarafından “anti-semitik” olmakla itham ediliyor.

Ancak bu isimlerin yanyana gelmesinin tek nedeni aldıkları ödüller değil. Bu isimler “28 Şubat darbesi”nin de önde gelen figürleri. Görünüşe göre darbeyi yapan Çevik Bir’di, darbeyi yiyenler ise Gül ve Erdoğan... Buna karşın aldıkları ödüller, adı geçen üç ismi birbirlerine pek yakınlaştırdı. Örneğin Çevik Bir İsrail gezilerinden birine Erdoğan’ın prenslerinden Ali Babacan’la birlikte gitmişti. Kabinenin birçok bakanı Çevik Bir ile irtibat halindeydi. Bu sıkı fıkı ilişki farkedilmiş olacak, Bir’i ödüllendiren JİNSA, ödülün ardından Bir’in Cumhurbaşkanı olması için epey kulis yapmıştı. Hatta Bir, Ali Şen’i yanına alarak adaylığı bile açıklamıştı ama olmadı. O koltuk, ABD’ye ödül ziyaretlerinde sıksık görüştüğü Gül’e nasip oldu. Takdir-i İlahi!

JINSA, Pentagon ile İsrail arasında önemli bir köprü örgüt, İsrail'in ABD'deki savunma ve dışişleri merkezi gibi çalışıyor. Ödüllerin sahibi aslında İsrail’dir.

 “One Minute!” dediğinizi duyar gibiyim. “Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’le, 28 Şubat’çı Çevik Bir’i yan yana getirmekle ne yapmaya çalışıyorsun” dediğinizi de. Görünüş ile gerçek hep birbirinden farklıdır. 28 Şubat, bu değerli kişiler arasında bir sorun yaratmıyorsa, bu durumda birleştirici başka paydaları olması gerekir diyorum ben de.

Biraz geriye gidip o “uğursuz” günleri hatırlayalım:

Necmettin Erbakan liderliğindeki Refahyol hükümeti, 28 Şubat 1997 günü ordu tarafından verilen bir muhtıra ile etkisizleştirildi. Bu darbenin Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde kurulan Batı Çalışma Grubu tarafından hazırlandığı biliniyor. BÇG, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir tarafından kurulmuştu, Güven Erkaya'nın komutanı olduğu Deniz Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteriyordu. Hanefi Avcının başında olduğu Emniyet İstihbaratı, BÇG ile belgeleri de oradaki istihbari çalışmaları sonucunda ele geçirmişti. O gün bu gündür Deniz Kuvvetleri belgelerine hâkim olamıyor. 28 Şubat’ın belki de Erbakan hariç tek kurbanı Deniz Kuvvetleri…

Çevik Bir ise, bütün bunlardan sıyrılmakta pek çevik davrandı. Savcılar BÇG’nin kurucusunun adını anmamak için çok özenli davrandı. Halbuki belgeliydi Bir ile darbenin ilişkisi.

Örneğin, 28 Şubat’ın önemli isimlerinden Erol Özkasnak Sabah gazetesinde Metehan Demir’e “BÇG Çevik Bir'in fikriydi” diyor. (http://arsiv.sabah.com.tr/2006/02/12/gnd105.html) Özkasnak “Savaşmadan istediğimizi yaptırdık” demesine karşın sözlerine şunları da ekliyor: “Ancak sonrasında bugünlere kadar geldiğimiz hatalar zinciri başladı. Müteakip hükümetler MGK kararlarını uygulamada yetersiz kaldı. Bugünlere gelindi ve bu iktidara ülke teslim edildi. 18 maddeden uygulanan tek madde 8 yıllık eğitimdir.” http://arsiv.sabah.com.tr/2006/02/12/gnd105.html Özkasnak 29 Şubat’ın başarısını veya yarattığı hasarı böyle özetliyor.

26 Şubat 2010... “Balyoz Güvenlik Harekatı Planı” iddialarına ilişkin soruşturma kapsamında gözaltına alınan eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 3 kişi, Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne getiriliyor. Avukatı, Çetin Doğan’ın emniyette tutulmasının zulüm olduğunu belirterek, “İftiraların ve ithamların nedeni 28 Şubat sürecinde Batı Çalışma Grubu’nun başında bulunmuş olmasıdır” diyor. Doğan, 28 Şubat’ın bedelini ödediğine inanıyor.

Çetin Doğan, 28 Şubat 1997 tarihli MGK kararlarının uygulanıp uygulanmadığının denetimi amacıyla faaliyet gösteren BÇG’nin komutanlığını yaptı. 2. Ergenekon iddianamesinde, BÇG’nin devamı niteliğinde ve Şener Eruygur’un başkanlığında, Jandarma İstihbarat Dairesi ile Ergenekon bünyesinde kurulan ve Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven kod adlı dört darbe planladığı iddia edilen Cumhuriyet Çalışma Grubu (CÇG) adında bir birim daha bulunduğu iddia edildi. İkisi de tutuklandı, hapis yattı. 21 Ağustos 2009 tarihli Zaman gazetesi, Bir’in kurduğunu Özkök kaldırdığını haber verdi. Habere göre Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök, Ergenekon soruşturması kapsamında tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde Batı Çalışma Grubu'nu kaldırdığını anlatmıştı. Bununla birlikte Çevik Bir bu soruşturmanın dışında tutuldu.

Çetin Doğan ve Şener Eruygur ile Çevik Bir arasında belli ki bir statü farkı var. Bu statü omuzlarında taşıdıkları yıldızlardan kaynaklanmıyor, bu görülüyor. Bu durumda Bir’e JİNSA tarafından verilen ödüle yeniden odaklanmamız gerekmez mi?

28 ŞUBAT NEDEN YAPILDI?

Acaba, Bir’in JİNSA’yı heyecanlandırmış olmasının nedeni de 28 Şubat’taki rolü olabilir mi? Olabilirse, 28 Şubat’ta JİNSA’yı heyecanlandıran nedir? Sorularımız bunlar…

İsmail Müftüoğlu, 70'li yıllarda Adalet Bakanlığı yaptı. Müftüoğlu, Çevik Bir’in yönettiği 28 Şubat ile ilgili olarak “Kripto ABD, finans İsrail’den” iddiasını ileri sürdü ve şunları anlatı:

 “Türkiye’de ABD ve İsrail’in çıkarlarına ters düşen Erbakan hükümetinin kurulması üzerine 28 Şubat’ın startı 15 Ekim 1996 tarihli ABD kriptosu ile verildi. ABD dışişleri bakanlığının Büyükelçiliğe gönderdiği bu kripto ile Uluslararası ve yerli işbirlikçilerine adeta direktif verdi. Onlar da harekete geçtiler.” http://www.8sutun.com/Kripto-ABD-finans-Israil-den_71490.html Kripto öncesinde CIA Başkanı George Tenet, Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir, MGK Genel Sekreteri İlhan Kılıç’ın ABD’de biraraya geldiğini anlatan Müftüoğlu, “ABD, önce hükümet ortağı DYP’nin Türkiye’de islami söylemi ılımlılaştırmaya yönelik baskı yapmasını istemiş, ardından da TSK devreye girerek sonu post modern darbe ile biten hükümete karşı emir komuta zinciri ve hukuka aykırı işlere imza atmışladır” iddiasında bulunuyor

Müftüoğlu, iddiasının belgesini de gösteriyor üstelik

“GİZLİ

Aksiyon:POL

Bilgi: AMB, DCM

Tarih: Ekim 1996

Kimden: Devlet Bakanı, Dışişleri Bakanı (Warren Cristopher)

Kime:Ankara Büyükelçiliği, Acil

Bilgi: Millî Güvenlik Konseyi, Washington, Acil

Kime: Atina Büyükelçiliği, Acil

Beyrut Büyükelçiliği, Acil

Moskova Büyükelçiliği, Acil

Sofya Büyükelçiliği, Acil

Geneva Amerikan Misyonu, Acil

NATO Amerikan Misyonu, Acil

BM Amerikan Misyonu, New York, Acil

BT

GİZLİ

E.O. 12958: DECL: OADR

ETİKETLER:PEPR, MPOL, NATO, TU, US

KONU: TÜRK DIŞ POLİTİKASI

REFERANS: (A) Ankara 3583, (B) Devlet 299138

1. S – Metnin Tamamı

2. Departmanımız, Türk Hükümetinin millî eğilimlerinden ve Başbakan Erbakan’ın ideolojisinden ilham alarak dış politikayı Batı’dan ayırıp Arap ve Müslüman dünyasına doğru yeniden yönlendirmesinden dolayı derin endişe içerisindedir. Kanaatimizce, Türkiye’nin İran, Irak, Libya, Nijerya ve Sudan ile bağlarını kuvvetlendirmek konusundaki mevcut tutumu, bizim millî menfaatlerimize aykırıdır (düşmancadır).

3. Doğruyol Partisi, Erbakan’ın radikal İslâmî söylemlerini (taahhütlerini) ılımlılaştırmada başarılı olamadığına göre, kendisinin Refah Partisi ile koalisyonu verimsiz görünmektedir. Biz inanıyoruz ki, Tansu Çiller’in koalisyondan çekilmesi Erbakan’ı düşürür ve ülkeyi erken genel seçimlere götürür. Sonuç kesin olmamakla birlikte, Refah Partisi büyük bir ihtimalle seçimlerden eskisinden daha güçlü olarak çıkacaktır.

4. Türkiye, Birleşik Devletlerin Anahtar Stratejik ortağı olarak kalmak mecburiyetindedir ve onun bu pozisyonunu gerçekleştirip sürdürmedeki başarımız, bizim millî menfaatlerimizi doğrudan etkileyecektir. Türk Askeriyesi, bu sonucu elde etmeye doğru daha büyük çaba sarf etmesi için harekete geçmeye zorlanmalıdır. Bu konudaki aksiyon plânlarınızı ve yorumlarınızı bekliyoruz.

BT

GİZLİ”

http://www.8sutun.com/Kripto-ABD-finans-Israil-den_71490.html

Aynı yazıda, “MOSSAD 28 Şubatçılara 17 Milyar Dolar aktardı” ara başlığı altında ise Müftüoğlu’nun şu iddiaları sıralanıyor:

“Paranın büyük bir kısmı Mesut Yılmaz hükümetinin kurulması için harcanmıştır. Mesut Yılmaz ANAP-DSP ve DYP hükümetini 30.06.1997 tarihinde kurmuştur. Adeta ara rejim hükümeti görevi gören bu hükümet 28 Şubat MGK kararlarını uygulamaya koyarak temel eğitimi 8 yıla çıkardı. Daha sonra askeri baskılardan kurtulmak için Batı Çalışma Grubu’nu yerini alacak Başbakanlık Takip ve Koordinasyon kurulunu oluşturdu.”

İddiaya göre İsrail Para’ya karşılık Türkiye’deki muhataplarından Erbakan hükümeti ile mücadele etmelerini istiyor.

İsmail Müftüoğlu, 54. Hükümetin güvenoyu alması üzerine ABD’nin Peter Tornoff’u Başbakan Erbakan’la görüşmek üzere Ankara’ya gönderdiğini belirterek, “Tornof, Washington’un bölgedeki çıkarlarına saygı gösterilmesi şartı ile hükümetle işbirliği yapabileceklerini ifade etti. ABD ve NATO’nun Türkiye’deki tesis ve üstlerinin azaltılıp çoğaltılmasına hükümetin karışmamasını, Çekiç Güç operasyonlarına müdahale etmek, Kuzey Irak’ta kurulacak olan Yahudi Kürt devletine ses çıkartmamak, İMF ve Dünya Bankası ile mutabık bütçe hazırlamak ve İslam eksenli kuruluşlardan uzak durulmasını itiyordu” diyor. http://www.8sutun.com/Kripto-ABD-finans-Israil-den_71490.html

Müftüoğlu, o dönemde İsrail’le yapılan gizli anlaşma hakkında da şu bilgileri veriyor:  “23 Şubat 1996 tarihinde İsrail’le imzalanan Askeri Eğitim ve İşbirliği Anlaşması, sivil iktidar yerine Çevik Bir tarafından imza altına alınmıştır. Meclise sunularak kabul edilmeyen bu anlaşma gizliliğini hala korumaktadır. Bu anlaşmanın imzalanmasının ardından Çevik bir önce ABD’ye sonra da İsrail’e davet edildi. Yahudi kuruluşu JİNSA tarafından Yüksek Cesaret ödülü verildi.” Dönemin Adalet Bakanı Müftüoğlu, İsrail’le gizli anlaşmanın Erbakan değil, Çevik Bir tarafından imza altına alındığını ileri sürüyor.

Aynı sitedeki bir başka haberde yeni bir iddiada daha bulunuyor. “Kuruluşunun 25. yılında iktidarı yakalayan Milli Görüş hareketi 28. Şubat süreciyle bölündü. Bölünmenin mimarı da Abdullah Gül.” Müftüoğlu, böylece Bir ile Gül’ün aynı operasyonun parçası olduğunu ima etmiş oluyor. Amerika’nın ılımlı islam konsepti çerçevesinde biraraya gelen Nur cemaati ile RP’nin yenilikçi kesimi Milli Görüş’e karşı sahneye konulan senaryonun aktörleri oluyorlar. Müftüoğlu’na göre , Abdullah Gül’ün 2000 yılında yapılan Fazilet Partisi kongresine yenilikçilerin adayı olarak katılmasının arkasında işte bu süreç var. http://www.8sutun.com/Muftuoglu-Milli-Gorusu-Gul-boldu_71629.html

Dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener ise başka bir iddiada bulunmuştu. Vakit gazetesinde “Tayyip Erdoğan`ı da İsrail`e meşhur Çevik Bir pazarlamış” başlığıyla verilen röportajda Meral Akşener, eski emekli Orgeneral Çevik Bir hakkında şunları söylüyordu: “AKP’nin İsrail ve Amerika’daki Yahudi lobisiyle iletişimini sağlayan bir danışman olarak karşımızda…”

Star gazetesi yazarı Nasuhi Güngör’ün “Yenilikçi Hareket” adlı kitabında ileri sürdüğü iddiaları da hatırlatalım: “Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken, Birinci Ordu Komutanı olan Çevik Bir’le zaman zaman protokol düzeyinde bir araya geliyordu… Bir’in asıl görüşme trafiği emekli olduktan sonra başladı. ABD’nin önemli Yahudi kuruluşu JİNSA, Çevik Bir’e, Türkiye-İsrail ilişkilerine katkılarından dolayı ödül verdi. (s. 92)

ERBAKAN'A İZİN VERMEDİK

Çevik Bir'in ABD'deki Middle East Forum isimli "düşünce kuruluşu" tarafından 2002 yılında yayımlanan bir makalesi de çok ilginç bilgiler veriyor.

Çevik Bir burada yayınlanan makalesinde şöyle diyor: “Türkiye İsrail ilişkileri en zor sınavını Erbakan hükümeti zamanında yaşadı. Bazı uzmanlar Erbakan’ın seçilmesinin bu ilişkiye ağır bir darbe indireceğini ileri sürdüler fakat bu gerçekleşmedi... Ordu, Erbakan’ın İsrail ile ilişkileri tehlikeye düşürmesine izin vermedi.” (Çevik Bir & Martin Sherman, “Formula for Stability: Turkey Plus Israel”, Middle East Quarterly, Fall 2002, http://www.meforum.org/article/511-  Adı geçen yazı www.science.co.il/hi/turkish/articles/ adresinden de bulunabilir)

Bu bilgiler İsrail ile gizli anlaşmanın mimarının Erbakan olmadığı yönündeki tezi güçlendiriyor. Nitekim Erbakan da Bugün gazetesi yazarı Nuh Gönültaş’ın anlaşmada Erbakan’ın sorumluluğu olduğu iddiası üzerine şu tekzibi gönderiyor:

“Nuh Gönültaş 30.12.2008 tarihli, ‘Gazze'yi bombalayan uçaklar Konya'da eğitiliyor’ başlıklı yazısında Milli Görüş Lideri ve 54. Hükümet Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ı hedef alan, ancak tarihi gerçeklerle hiçbir alakası olmayan ifadelere yer vermiştir.

Bu konudaki tarihi gerçekler şu şekildedir.

1- Türkiye ile İsrail arasında ‘Askeri Eğitim İşbirliği anlaşması’ 23 Şubat 1996 tarihinde imzalanmıştır.

2- Bu anlaşma Genel Kurmay İkinci Başkanı Çevik Bir tarafından 23 Şubat 1996 tarihinde, İsrail'e yaptığı ziyaret sırasında imzalanmıştır.

3- Sayın Erbakan'ın Başbakanlığında kurulan 54. hükümet ise bu anlaşmadan üç ay sonra; 28 Haziran 1996 tarihinde iktidara gelmiştir.

4- Söz konusu anlaşma kapsamında 8 İsrail pilotu ‘eğitim uçuşu yapmak üzere’ F-16 uçakları ile birlikte 16 Nisan 1996 tarihinde, yani Refahyol Hükümeti'nin kurulmasından yaklaşık iki ay önce Türkiye'ye gelmiştir.

5- Bu tarihi belgelerde de açıkça görüldüğü gibi sözkonusu anlaşmaların Sayın Erbakan'ın başbakanlığında kurulan 54. Hükümet ile hiçbir alakası yoktur.

Tarihler ve belgeler bu kadar net bir şekilde ortada iken, söz konusu anlaşmanın ‘Erbakan Döneminde’ imzalandığını söylemek, Refahyol Hükümeti'nin efsane hizmetlerini gölge düşürme çabasından başka bir şey olamaz.

 Gerçeğin bu bilgiler doğrultusunda düzeltilmesini, aksi takdirde hukuki yollara başvurulacağını bildiririm.” http://www.medyatekzip.com/news_detail.php?id=355

Çevik Bir, hükümete rağmen bu tür bir anlaşma yapabilir mi, bilemiyorum. Ancak en azından bir adet anlaşmanın Çevik Bir tarafından imza altına alınmış olduğunu görüyoruz. Anlaşma, Vakit gazetesinin internet sitesinde haber ediliyor. Şöyle:

 “İsrail’e orduevini açmışlar

13 Haziran 2010

....23 Şubat 1996 tarihli Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir imzalı çarpıcı bir anlaşma belgesi ortaya çıktı. Anlaşmaya göre, İsrail askerleri Türkiye’deki askeri tesislerden faydalanma hakkına sahip. İngilizce olarak 10 sayfa olan ve her sayfasının altında ve üstünde ‘Secret’(Gizli) ibaresi bulunan ‘Türkiye-İsrail Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşması’nın tüm detayları yıllar sonra gün yüzüne çıktı. Sözkonusu anlaşmada acil durum başlığı altında da, üçüncü bir ülke ile çıkabilecek savaşlara mübadele personelinin katılamayacağı belirtildi. Ev sahibi konumunda olan ülke mübadele personelinin barınma ve iaşe işlerini parasız olarak karşılayacağı da anlaşma da yer alıyor. İki ülke arasında karşılıklı eğitime gidecek personel kaldığı süre boyunca kendisine verilecek özel kimlik kartını taşırken, üniformaları da her iki tarafın üzerinde karar verdiği şekilde olacağı belirtiliyor. Anlaşmada ‘Sosyal Hizmetler’ başlığı altında da şöyle denildi: ‘Mübadele personeli gittikleri ülkedeki orduevinden, askeri kantinlerden ve kamplardan faydalanma hakkına sahiptir.’ 23 Şubat 1996’da Tel Aviv’de, Türkiye Cumhuriyeti adına dönemin Genel Kurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’in imza koyduğu anlaşmada, İsrail adına İsrail Savunma Bakanı Yardımcısı David Ivry’nin imzası bulunuyor.” http://www.habervakti.com/news_details?id=29034

REFERANDUM DA "EVET"

Bir iddia daha:

“Refahyol Hükümeti'nin Adalet Bakanı ve Milli Görüş'ün lider kadrosunun önemli ismi Şevket Kazan'dan çok önemli bir iddia geldi. Şevket Kazan, 28 Şubat sürecinin önde gelen komutanlarından dönemin Genelkurmay 2’nci Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir’in Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gizli danışmanlarından olduğuna dair duyumlar aldıklarını söyledi. Kazan ‘Çok ciddi duyumlarımıza göre, Çevik Bir İsrail’le ilgili askeri konularda Başbakan Recep Tayip Erdoğan’a gizli danışmanlık yapıyor’ dedi.

Başbakan Erdoğan’ın Katar’daki temaslarına Alan Makovsy’nin de katıldığını hatırlatan Kazan, ‘Makovsky 28 Şubat sürecini, ABD Başkanı Savunma Başdanışmanı sıfatıyla 1996 yılında hazırladığı raporla tetikleyen kişi’ diye konuştu. . Kazan, 28 Şubat sürecinin perde arkasındaki gerçek gücün, şimdi AKP’nin arkasında olduğunu da belirtti.” http://www.internetajans.com/default.asp?nid=91708

Sonuncu iddia... “Çevik Bir son anayasa değişikliği referandumunda Büyük Ortadoğu Projesi için ‘evet’ oyu vereceğini açıkladı. Bir’in bu sözleri İsrail’in sağcı gazetelerinin başında gelen The Jerusalem Post’da yer aldı. Devamı şöyle: “…Bir ‘Türkiye’de bir takım Amerika ve İsrail karşıtı odaklar var. Bunlar Büyük Ortadoğu Projesine karşı çıkıyor. Son yıllarda bunların sesi çok çıkmaya başlamıştı. Şimdi çoğu Ergenekon davasından dolayı içeri tıkıldı. Bu yüzden AK Parti hükümetini takdirle karşılıyorum...”

Jerusalem Post muhabirinin “AKP kadroları İslamcı kökene sahip. Siz ise Türkiye’de İslam karşıtı olarak biliniyorsunuz. AKP hükümetini sevmeniz ve desteklemeniz bir çelişki değil mi?” sorusu üzerine de aynen şunları söylüyor: “AKP’yi elbette desteklerim, çünkü AKP Amerika ve İsrail’e karşı gelmeyen kişilerden oluşuyor. Geçmişleri çok da önemli değil. Biz 28 Şubatı yapmasaydık AKP’nin iktidara gelebilmesi imkânsızdı. Zaten 28 Şubatı yapmamızın esas gayesi, Amerika ve İsrail karşıtı olmayanların önünü açmaktı. Bunun için biz devreye girdik. 2002’den itibaren bizim istediğimiz süreç tıkır tıkır işliyor. Önümüzdeki Referandum bu yüzden bizim için çok önemli. Hayır çıkarsa Ortadoğu’ya getirmeyi planladığımız Demokrasi çalışmaları büyük yara alacak. ” http://www.milliyetciler.de/haberoku2966/28-subat-8217in-mimari-cevik-bir-evet-diyor

“Evet, demiş ne olmuş?” diyebilirsiniz. Çok güzel şeyler olmuş. Çevik Bir ile emekli Tuğgeneral Tayyar Elmas, 50 milyon Euroluk termal sağlık turizmi projesinde danışman ve genel koordinatör olarak hizmet vermeye başlamış. Vatan gazetesinin haberine göre Hattuşa Anonim Şirketi tarafından Güre’de yapımı sürdürülen Astyra Termal Restort&Devre Tatil kompleksinde kişiye özel hizmet anlayışı adı altında, isteyen müşterilere harem-selamlık hizmet de verilecekmiş. Otelin ortakları arasında iki de AKP’li var.

Bu bilgilerden sonra, hem 28 Şubat’ı, hem de Ergenekon soruşturması sürecini yeniden düşünmek gerekir mi acaba?

Orhan Gökdemir

Editör: TE Bilişim