Öyle şey olmaz diyeceksiniz de; aslında hak veriyorsunuz da, ne de olsa nefsimize dokunduğu için tepki gösteririz.
Allah insanlara zikretmeyi farz kılmış biliyor musunuz? Bu zikir sizlere öğretilen İslâm’ın beş şartı değil tabi. Kur’an-ı Kerim'i okumak namazı kılmak zikirdir diye iddia ede bilirsiniz de, tabi ki İslâm’ın beş şartı ve Kur’an-ı Kerimi okumak farz. Bunun ötesinde Allah'ın ismi en büyük zikirdir.
ANKEBUT - 45 :Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn (tasneûne). Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah'ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.
Allah'ı zikretmek en büyükse, iddia eden var mı acaba hayır namaz ve Kur’an -ı Kerim daha büyük zikir diye?
Allah; kendi ismi olan Allah lafzını söylemeyi farz kılmış.
MUZEMMİL - 8 :Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ (tebtîlen).Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O'na ulaş.
Hani size öğretilen İslâm’ın 54 farzı var ya, onun içinde Allah'ı zikretmek yok, hani Kelim-i Şahadet getirmek insana derecat kazandırır da bu Allah'ın ismi değildir.

“Ya çok mu önemli? Ne olacak bir defa Allah deriz olur biter" diyeceksiniz de; işin aslı öyle değil.
Siz zikrederseniz ki Allah'ı anarsınız Allah'ta sizi anar. Allah'ın sizi anması, sizin Allah'ı anmanız kadardır.
BAKARA - 152 :Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurûn (tekfurûni). Öyle ise Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim. Ve Bana şükredin ve sakın küfür üzerine olmayın.
Ee bir defa söylerim yeter diye bilir misiniz? Olmuyor değil mi?
Allah zaten ne kadar zikredeceğimizi ayetlerde belirtmiş. Mesela Allah'ı çok zikretmek farzdır;
AHZAB - 41 :Yâ eyyuhellezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ (kesîran).Ey âmenû olanlar! Allah'ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.
Gün 24 saat olduğuna göre, 12 saatten fazla Allah'ı zikretmekte farz.
Daha ötesine geçersek 24 saatin de insanlara farz olduğunu Ayet ile belirtmiş.
NİSA - 103 :Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât (salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ (mevkûten).Namazı bitirdiğinizde; ayaktayken, otururken ve yan üzeriyken (yan üstü yatarken) Allah'ı hep zikredin! Güvenliğe kavuştuğunuzda namazı erkânıyla kılın. Çünkü; namaz, mü'minlerin üzerine, vakitleri belirlenmiş bir farz olmuştur.
Tabiki zikretmek farz da ve mutlaka derecat da kazandırır, daha ötesi, derecat kazanmaktan daha fazla bir ecri var mı
? Derseniz evet hem de çok;
MUZEMMİL - 8 :Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ (tebtîlen). Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O'na ulaş. 
Rabbimizin ismi olan ALLAH adı ile zikredilirse, nefsin afetlerinden ve günahlardan kesilmek söz konusu, aynı zamanda Allah’a ulaşıldığını söylüyor Allah.
Aslında Allah'a ulaşmak bir insanın hidayete ermesidir, çünkü Allah'a ulaşmak hidayettir.
AL-İ İMRAN - 73 :Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun). Ve sizin dîninize tâbî olandan başka kimseye inanmayın. (Habibim) de ki: “Hiç şüphesiz HİDAYET, Allah'ın (Kendisine) ulaştırmasıdır. (İnsan ruhunun ölümden evvel Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin başka birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katında (sizlerle) tartışacakları için mi (böyle söylüyorsunuz)?” De ki: “Hiç şüphesiz fazl, Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi'un Alîm'dir. (Allah herşeyi kuşatan ve herşeyi bilendir.)
Tabi ki önce Allah insanı seçecek, sonra seçilen insan Allah'a ulaşmayı dileyecek olursa o zaman Allah kendisine ulaştıracak, yani kendisine hidayet edecek."allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu). Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır)." (ŞURA - 13)
Unutmayalım ki Allah dilemedikçe zikredemezsiniz.
MUDESSİR - 56 :Ve mâ yezkurûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), huve ehlut takvâ ve ehlul magfireh(magfireti). Allah'ın dilediğinden başkası O'nu zikredemez. O (O'nun dilediği kimse), takva sahibidir ve mağfiret ehlidir (günahları sevaba çevrilmiş olan kimsedir).
Demek ki bir defa Allah demek de öyle kolay değil, Allah'ın dilemesi lazım ki zikredesiniz. Allah'ın dilediği de göğsü İslâm’a (teslim olmaya) şerh edilmiş kişidir ki, o zaman Zikrederseniz de kalbiniz nurlanır.
ZUMER - 22 :E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin). Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah'a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur, değil mi? Allah'ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlet içindedirler.
"Şart mı Allah'ı dilemek veya Allah'ın dilemesi ben öyle aklıma geldikçe zikrederim" derseniz; hidayet üzere olmadığınız ve dalâlette olduğunuz için Allah'ın zikrinden kalbi kararanlardan olursunuz. Şerh olmayan göğüsten kalbe nur girmez.
EN'AM - 125 :Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah'a) teslime (İslâm'a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü'min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.
Kalbe zikir ile nur girmesi, günahlardan ve nefsin afetlerinden (salih amel yaparak) kurtulmayı sağlıyorken aynı zamanda ruhun Allah'a ulaşarak hidayete ermesini sağlıyor.
ZUMER - 23 :Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh(zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin). Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını (rahmet, fazl ve salâvâtı), ikişer ikişer (salâvât-fazl ve salâvât-rahmet), Kitab'a müteşabih (benzer) olarak indirdi. Rab'lerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir. Sonra onların ciltleri ve kalpleri Allah'ın zikriyle yumuşar, sükûnet bulur (yatışır). İşte bu, Allah'ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.
Kalbine nur giren kişinin hidayete ermesi, mutlaka Allah'ın hidayet ile görevli bir hidayetçisine tabi olarak mümkün olduğu anlaşılıyor. Yoksa dalâlette iseniz hidayetçinin olmadığı da açıkça belirtilmiş.
SECDE - 24 :Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
Allah insanları çok seviyor ve insanların dünya ve ahiret saadetine sahip olmasını istiyor. Onun için hidayete erecek herkesin Allah'tan hidayetçisini istemesi gerekmektedir, çünkü hesap günü hidayet ile görevli imamı olanların kitaplarını (amel defterini) sağından almaları söz konusu.
İSRA - 71 :Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakreûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). O gün bütün insanları, (Allah'ın tayin ettiği) imamları ile çağırırız. O zaman kitabı sağdan verilen kimseler, böylece kitaplarını okurlar. Ve (onlara) zerre kadar zulmedilmez (haksızlığa uğratılmaz).  
Allah'ın yolunda (sıratı mustakim) rehberle yürünmelidir ki şeytan yoldan saptırmasın.
MUCADELE - 19 :İstahveze aleyhimuş şeytânu fe ensâhum zikrallâh(zikrallâhi), ulâike hizbuş şeytân(şeytâni), elâ inne hizbeşşeytâni humul hâsirûn(hâsirûne). Şeytan onları kuşattı. Böylece Allah'ın zikrini onlara unutturdu. İşte onlar, şeytanın taraftarlarıdır. Şeytanın taraftarları, gerçekten hüsranda olanlar, onlar değil mi?
Kalbin nurlanması Allah'a aittir ve kendisine ulaşmayı dileyen amenu olan kişileri kalbini nurlandırır ki bu kişiler Allah'ın dostları (velileri)dir.
BAKARA - 257 :Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne). Allah, âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.
Bu Allah'a mülâkî olmayı (ulaşmayı) dileyen, yani hidayete ermeyi kalben isteyenleri Allah da mutlaka kendisine dost ediniyor.
HUD - 29 :Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları ((Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
O’nun (dostunun) mutlu olması için zikri ona farz kılıyor ve kalbini nurlandırıyor.
RAD - 28 :Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh (zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu). Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah'ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah'ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?
ŞİMDİ TEKRAR SORALIM ALLAH'I HAYATINIZDAN ÇIKARDINIZ MI. YOKSA ONUNLA DOST OLMAYI İSTEMİYOR MUSUNUZ?
SADECE DOST OLMAYI DİLESENİZ Kİ KALBEN OLMASI ŞART, NEDEN BİR YUNUS EMRE OLMAYASINIZ Kİ.
BU ALLAH'I NE KADAR SEVDİĞİNİZE BAĞLI.
Hacet namazının kılınışı:
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.

Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.