Bir insan Allah tarafından ölü kabul ediliyorsa mutlaka bu ölü olarak bahsedilen kişi işitmemiş bir kişidir. Zahir açıdan ölen bir kişinin işitebilmesi bize göre mümkün değildir, fakat bu işitme Allah'ın davetini işitebilmedir.  
NEML - 80 :İnneke lâ tusmiul mevtâ ve lâ tusmius summed duâe izâ vellev mudbirîn(mudbirîne). Muhakkak ki sen, ölülere işittiremezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da (Allah'ın) davetini işittiremezsin.
"Gerçek işiten kişi kimdir"? Diye bir soru sorabilirsiniz. Mutlaka cevabı Kur’an-ı Kerim de vardır;
Allah işiten kişilerin davete icabet eden kişiler olduğunu söylüyor. Yani davete icabet eden kişiler işitiyor ve Allah ölü olarak bahsettikleri kişileri diriltiyor.  
EN'AM - 36
:İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn(yesmeûne), vel mevtâ yeb’asuhumullâhu summe ileyhi yurceûn(yurceûne). (Davete) ancak işitenler icabet eder. Ve Allah, ölüleri (ölü olan sem'î isimli işitme hassasını, ölü olan fuad isimli idrak hassasını, ölü olan basar isimli görme hassasını) diriltir. Sonra ona döndürülürler. (Hayatta iken ruhu mürşid eliyle Allah'a döndürülür.)
Allah ölülerin diriltilmesi için nurunu kullandığını söylüyor;
EN'AM - 122
:E ve men kâne meyten fe ahyeynâhu ve cealnâ lehu nûren yemşî bihî fîn nâsi ke men meseluhu fîz zulumâti leyse bi hâricin minhâ, kezâlike zuyyine lil kâfirîne mâ kânû ya’melûn(ya’melûne). Ölü (Allah'a ulaşmayı dilememiş) iken (ona on iki ihsan vererek) dirilttiğimiz ve insanlar arasında onunla yürüyeceği nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde olup, ondan çıkamayacak kimse gibi midir? Böylece kâfirlere, yapmış oldukları şeyler süslü gösterildi.
Demek ki Allah'a davete icabet eden ve Allah'ın emaneti olan içimize kendi ruhundan üflediği ruhumuzu sahibi olan Allah'a davet olunur olunmaz davete icabet etmeliyiz.
Bu ayetlerden anlayacağımız insanlar doğar yaşarlar ve ölürler. Yaşadıkları zaman dilimi içinde Allah insanları kendine davet eder.
RAD - 14
:Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin). Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.
Bu ayette Allah kendisine davet ediyor. "Allah'ın davetini kim duyacak ki" diye bilirsiniz, mutlaka insanları Allah'a davet eden bir davetçi her zaman vardır ve bu davet Peygamberimiz SAV Efendimiz tarafından da yapılmıştır.
KASAS - 87
:Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn (muşrikîne).Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!
Allah'a davet edilen kişi dalaletten kurtulup hidayete ermesi için davet edilmiştir. Daveti kabul etmemek Allah'ın ve Resulünün emrine icabet edilmediği, açıkça Allah'a ve Resulüne güvenmemekten ve şüphe etmekten kaynaklandığı içindir. İnsanlar ne kadar seviyorum ve itaat ederim desede, yaptıkları tamamen iblisin vesvesesi ve şüphesidir. Bu düşüncede olan insanların Allah'a daveti kabul etmediklerini ve bunlarında dalalette oldukları görülür. Halbu ki inançlı insanlar Allah'ın ve Resulünün yolunda ölürüm denir, ama o yola davetsiz de gidilemeyeceğini bilemez.
NEML - 80
:İnneke lâ tusmiul mevtâ ve lâ tusmius summed duâe izâ vellev mudbirîn(mudbirîne). Muhakkak ki sen, ölülere işittiremezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da (Allah'ın) davetini işittiremezsin.
NEML - 81
:Ve mâ ente bi hâdîl umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne). Ve sen, körleri dalâletlerinden (çevirip) hidayete erdirecek değilsin. Sen, ancak âyetlerimize inananlara işittirebilirsin. İşte onlar, teslim olanlardır.(MÜSLİMUN)
Bu nedenle işitemeyenlerin ölü olduğu, Allah'ın yardımından ve terbiyesinden uzak mutsuz kişiler olduğunu görürüz.
Bu dönemde Allah'a davet eden kişiler vardır, fakat insanlar bu uyarıcıları (nezirleri) önemsemez sapık olarak nitelerler. Peygamberimiz SAV Efendimiz ile bile alay eden insanoğlu bir Allah dostuna neden itibar etsin ki.
Ama davete icabet etmeyişlerinin kendilerine neye mal olduğunu akledemezler.
MULK - 7
:İzâ ulkû fîhâ semiû lehâ şehîkan ve hiye tefûr (tefûru).Oraya (cehenneme) atıldıkları zaman onun kaynayan korkunç sesini (gürlemesini) işittiler.
MULK - 8
:Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr (nezîrun). (Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Oraya herbir grup atılışında onun (cehennemin) bekçileri onlara: “Size nezir (uyarıcı) gelmedi mi?” diye sordu.
MULK - 9
:Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin). Onlar (cehenneme atılanlar) dediler ki: “Evet, bize nezir gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz, dedik.”
MULK - 10
:Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri). Ve: “Eğer biz işitmiş veya akıl etmiş olsaydık, alevli ateş halkı arasında olmazdık.” dediler.
Allah insanın kendisine davetine icabet etmemesi kibrinden kaynaklanan ve başkasının aklına ihtiyacı olmadığını ifade eden bir davranıştır ve büyüklenmektir.
Sadece Allah'ın davetçisine icabet ederek davetçinin sözünden şüphe edilmese. Allah hidayet üzeri olan bu kişilerin günahlarını örterek bütün günahlarını sevaba çevireceğini söylüyor.
AHKÂF - 31
:Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin). Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
AHKÂF - 32
:Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn (mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.
Her fatiha okuduğumuzda Allah'dan SIRATI MUSTAKÎM'i isterizde, SIRATI MUSTAKÎM üzerinde olabilmek için davete icabet edilmesi gerektiği bilinmemektedir.
FATİHA - 6
:İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme). (Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet et (ulaştır).
SIRATI MUSTAKÎM'e ulaşmayı Allah'dan istiyoruz;
FATİHA - 7
:Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn(dâllîne).O (SIRATI MUSTAKÎM) ki; (başlarının) üzerlerine (Devrin İmamı'nın ruhunu) ni'met olarak verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.
SIRATI MUSTAKÎM üzerinde olabilmek içinde üzerinde Allah’ın nimeti olması gerekiyor.
Biz SIRATI MUSTAKÎM istiyoruz da ne işe yarar bilmiyoruz. İşte Allah’ın ve Allah'ın bir davetçisinin Allah'a davetine icabet etmiş olanlar Allah'ın RAHMETİ ve FAZLI içinde olup, Allah tarafından Allah'a ulaştıran SIRATI MUSTAKÎM'e ulaştırılır.
NİSA - 175
:Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen). Allah'a âmenû olanları ve O'na sarılanları (sarılmayı dileyenleri), Allah kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.
Bu ayette AMENU olanı ulaştıracakmış bizde AMENUyuz diyebilirsiniz; amenu olmak için Allah'a ruhunu mülaki olmayı (kavuşturmayı) istemesi lazım ki buda ALLAH'IN DAVETİNE icabet etmektir.
HUD - 29
:Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn (techelûne). Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları ((Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
Allah'ın davetine icabet edin ki Allah da duanıza icabet etsin, aksi takdirde Allah'ın davetine icabet etmezseniz Allah'ın duanıza icabet etmesini beklemeyin.
BAKARA - 186
:Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb(karîbun) ucîbu da’veted dâi izâ deâni, fel yestecîbû lî vel yu’minû bî leallehum yerşudûn(yerşudûne).Ve kullarım sana, Benden sorduğu zaman, muhakkak ki Ben, (onlara) yakınım. Bana dua edilince, dua edenin duasına (davetine) icabet ederim. O halde onlar da Bana (Benim davetime) icabet etsinler ve Bana âmenû olsunlar (Bana ulaşmayı dilesinler). Umulur ki böylece onlar irşada ulaşırlar (irşad olurlar).
ALLAH'IN DAVETİNE İCABET EDİN Kİ ALLAH'DA DUANIZA İCABET ETSİN, SİZİ MUHATAP ALSIN ALLAH İNDİNDE ÖLÜM DEĞİL CANLI OLUN.
İslam’ın beş şartının farz olduğu halde neden yeterli olmadığını anlıyor musunuz? Allah'ın davetine icabet etmediğiniz için Allah indinde ölüsünüz.
Allah’ın yardımı için Allah’dan İSTİANE'Yİ isteyin
FATİHA - 5
:İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu). (Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.
İstiane nasıl istenir derseniz, Allah'ın bu özel yardımını Allah Hacet namazı ile ruhunuzu Allaha'a hidayet edecek Allah'ın tayin ettiği kişiyi Allah'dan isteyeceksiniz.
BAKARA - 45
:Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).(Allah'tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah'a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
Allah'ın davetine icabet eden her insan hidayet üzeredir ve mutlaka Allah'dan Hacet namazı ile hidayet edecek imamını istemek zorundadır.
SECDE - 24
:Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için
Evet Hidayet edecek olan kişiyi Allah'a sormak zorundasınız;
NAHL - 9
:Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
Yolunuzu Allah tayin ediyorsa Allah'a sormak zorundasınız; yok ben kendim bulurum demek Allah'a acizlik ithaf etmektir ve yolun eğrisinin de olduğu Allah tarafından belirtilmiştir.
Kendi bildiğiniz imam sizi ateşe götüre bilir.
KASAS - 41
:Ve cealnâhum eimmeten yed’ûne ilen nâr(nârı), ve yevmel kıyâmeti lâ yunsarûn(yunsarûne).Ve Biz, onları ateşe davet eden imamlar (önderler) kıldık. Ve kıyâmet günü onlara yardım olunmaz.
NEDEN SADECE ALLAH'IN DAVETİNE İCABET EDEREK "NE OLUR YA RABBİM BENİDE VELİ KULLARININ ARASINA AL" DİYE KALBEN SAMİMİ BİR DUA ETMEK NE KAYBETTİRİR Kİ.
Hacet namazının kılınışı:
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.

Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra başlar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.