Allah'ın dirilttiği insanlar denildiğinde, genelde kıyametten sonra dirilme olacağı için, bu dünyada doğmak kelimesi kullanılmaktadır.
MERYEM - 15 :Ve selâmun aleyhi yevme vulide ve yevme yemûtu ve yevme yub’asu hayyâ(hayyen).Ve doğduğu günde de ve öleceği günde de ve canlı olarak beas edileceği (yeniden diriltileceği) günde de ona selâm olsun.
Ayetten de anla
şıldığı gibi bu dünyada doğarız. Peki bu dünyada bize göre canlı, Allah'a göre ölü insanlar var.
EN'AM - 122 :E ve men kâne meyten fe ahyeynâhu ve cealnâ lehu nûren yemşî bihî fîn nâsi ke men meseluhu fîz zulumâti leyse bi hâricin minhâ, kezâlike zuyyine lil kâfirîne mâ kânû ya’melûn (ya’melûne). Ölü (Allah'a ulaşmayı dilememiş) iken (ona on iki ihsan vererek) dirilttiğimiz ve insanlar arasında onunla yürüyeceği nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde olup, ondan çıkamayacak kimse gibi midir? Böylece kâfirlere, yapmış oldukları şeyler süslü gösterildi.
Bu insanlar Allah'
ın dirilttiği insanlar ve Allah'ın nuru ile yürüyen insanlar. Karanlıklar içinde olan insanlarda var. Bu dünya da olupta ölü olarak vasıflandırdığı insanlar kim?
NEML - 80 :İnneke lâ tusmiul mevtâ ve lâ tusmius summed duâe izâ vellev mudbirîn(mudbirîne). Muhakkak ki sen, ölülere işittiremezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da (Allah'ın) davetini işittiremezsin.
NEML - 81 :Ve mâ ente bi hâdîl umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne). Ve sen, körleri dalâletlerinden (çevirip) hidayete erdirecek değilsin. Sen, ancak âyetlerimize inananlara işittirebilirsin.
Bu dünyada Allah'
ın davetine icabet eden insanları işittirebiliyorsun da. Davete icabet etmeyen insanlar ki onlara kör diyor sağır diyor ve ölü diyor.
Bunlar gerçek kör, sa
ğır ve ölü değil tabi Allah'ın teslim dini olan İslam dininin esası olan Allah'ın daveti ki insanın içine üflediği emanet olan ruhun tekrar insan tarafından Allah'a ulaştırmayı dilemesi; bu da Allah'ın ruhu kendisine ulaştırıp, davete icabet eden kişiyi HİDAYET'E erdirmek.
EN'AM - 36 :İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn(yesmeûne), vel mevtâ yeb’asuhumullâhu summe ileyhi yurceûn(yurceûne). (Davete) ancak işitenler icabet eder. Ve Allah, ölüleri (ölü olan sem'î isimli işitme hassasını, ölü olan fuad isimli idrak hassasını, ölü olan basar isimli görme hassasını) diriltir. Sonra ona döndürülürler. (Hayatta iken ruhu mürşid eliyle Allah'a döndürülür.)
Onun için Allah’
ın davetine icabet edenler işitebiliyor. İşitemeyenler ise Allah tarafından gerçekleri görüp işitemeyen ve ölü gibi insan olarak niteliyor.
Hal buki davete icabet etmi
ş ve Allah’ın dirilttiği kişi ki karanlıktan nura çıkmış ve nur ile yürüyor.
EN'AM - 122 :E ve men kâne meyten fe ahyeynâhu ve cealnâ lehu nûren yemşî bihî fîn nâsi ke men meseluhu fîz zulumâti leyse bi hâricin minhâ, kezâlike zuyyine lil kâfirîne mâ kânû ya’melûn (ya’melûne). Ölü (Allah'a ulaşmayı dilememiş) iken (ona on iki ihsan vererek) dirilttiğimiz ve insanlar arasında onunla yürüyeceği nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde olup, ondan çıkamayacak kimse gibi midir? Böylece kâfirlere, yapmış oldukları şeyler süslü gösterildi.
Peki bu nurlanan insanlar
ın Allah ile nasıl bir ilişki içinde? Çünkü Allah nurlandırıyor, hemde karanlıktan nura çıkartarak.
BAKARA - 257 :Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne). Allah, âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin)dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.
İşte bu kişiler Allah'ın dostları. Bu zamanda Allah'ın veli kulumu olur diyenler çok çıkar.
Teslimiyet olan Allah'ın dinini, İslam’ın beş şartına bağlarsanız, bildiğiniz din okullarından bir Yunus bir Mevlana çıkmaz elbet. İnsanlar biraz eğitim alıp da diğerlerinden bir farklılıkları olursa, bu ilim onları tevazu sahibi kılacağı halde kibirleri tavan yapar.
MAİDE - 16 :Yehdî bihillâhu menittebea rıdvânehu subules selâmi ve yuhricuhum minez zulumâti ilen nûri bi iznihî ve yehdîhim ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin). Allah (c.c.), rızasına tâbî olan kişiyi onunla (Resûlü ile) teslim yollarına hidayet eder. Kendi izniyle onları karanlıktan aydınlığa (zulmetten nura) çıkarıp Sırât-ı Mustakîm'e hidâyet eder (ulaştırır).
Allah'ın r
ızasına tabi olan insanları Allah, teslim yollarına ve Sırât-ı Mustakîm’e hidayet ediyor. Demek ki Allah Sırât-ı Mustakîm’e hidayet ediyorsa ve de Sırât-ı Mustakîm insanların ruhunu Allah'a ulaştıran yolsa ki ayet böyle söylüyor.
NİSA - 175 :Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen). Allah'a âmenû olanları ve O'na sarılanları(sarılmayı dileyenleri), Allah kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.
Demek ki Allah, Kendisine davet etti
ği zaman davetine icabet eden insanları Sırât-ı Mustakîm ile kendisine nurlandırarak ulaştırıyor.
İyide Allah bizati kendisi konuşarak insanları nurlandırarak mı yapıyor. Başlangıçta bir vesile ile bu işleri yapıyor da, insanlar kibirlerinden Allah'ın vesile kıldığı bu Veli Resulünün sözlerine itibar etmediği için, kör, sağır ve ölü olarak nitelendiriyor. Neden mi? Allah'ın söz verdiği ve kendi nuru ile dünya ve ahiret saadetini vereceğini bile bile kabul etmedikleri için.
TALÂK - 11 :Resûlen yetlû aleykum âyâtillâhi mubeyyinâtin li yuhricellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minez zulumâti ilen nûr(nûri), ve men yû'min billâhi ve ya'mel sâlihan yudhilhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), kad ahsenallâhu lehu rızkâ(rızkan). Resûl, âmenû olanları (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenleri) ve amilüssalihat (salih amel, yani nefs tezkiyesi) yapanları, karanlıklardan nura çıkarmak için size Allah'ın âyetlerini açıklayarak okur. Ve kim, Allah'a îmân ederse ve salih (nefsi ıslâh eden) amel işlerse onu, içinde ebediyyen kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere dahil eder (koyar). Allah('ın Zat'ı), onun (resûl) için en güzel rızık olmuştur.
Allah'
ın ayetlerini size açıklıyor. Allah’ın ayetlerini size açıklıyor deniyorsa bu canlı bir Veli Resuldür. Ölmüş bir Veli Resul hiç bir zaman size Allah’ın ayetlerini açıklayamaz. Şayet ölü bir irşat makamı lazım olsaydı Peygamberimiz her şeye yeterdi. Ama onu temsilen vekalet eden bir Veli Resul.
Bu güne kadar duymad
ığınız örnekleri Allah'ın Velisinden dinleyerek ortaya deliller (ayetler) ile koyuyor, ama insanlar hidayete ermemiş kişilerden medet umuyor.
YUNUS - 35 :Kul hel min şurekâikum men yehdî ilel hakk, kulillâhu yehdî lil hakk(hakkı), e fe men yehdî ilel hakkı ehakku en yuttebea em men lâ yehiddî illâ en yuhdâ, fe mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne). De ki:“Sizin ortaklarınızdan Hakk'a hidayet edecek (ulaştıracak) kimse var mı?” De ki: “Allah, Hakk'a hidayet eder (ulaştırır). Öyleyse Hakk'a hidayet eden (ulaştıran) mı tâbî olunmaya daha lâyıktır (daha çok hak sahibidir) yoksa hidayete erdirilmedikçe, kendisi hidayete eremeyen kimse mi?” Artık size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
İşitenler ile işitmeyenler arasında bir farkın olduğunu Allah söylüyor.
HUD - 24 :Meselul ferîkayni kel a’mâ vel esammi vel basîri ves semî’(semîı) hel yesteviyâni meselâ(meselen) e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne). İki toplumun durumu, âmâ ve sağır ile gören (basar hassası çalışan) ve işitenin (sem'î hassası çalışan) durumu (örneği) gibidir. İkisinin hali (seviyesi) eşit midir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
Allah insan
ın annesinin karnından doğar doğmaz ruhundan üflüyor. Onun için ruh yaratılmamış, Allah'a aittir. Allah ruhundan üflediği an kalp gözü ve kalp kulağı veriyor.
SECDE - 9 :Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne). Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin,fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
Şimdi secde 9. ayeti okuyunca doğarken üflediğini nereden çıkardın dersiniz, onun için detaylı verelim ki iblis şüphe vermesin.
NAHL - 78 :Vallâhu ahrecekum min butûni ummehâtikum lâ ta’lemuneşey’en ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’idete leallekum teşkurûn(teşkurûne). Ve Allah, sizi bir şey bilmiyor halde annelerinizin karnından çıkardı. Ve sizi, işitme hassası, görme hassası ve idrak etme hassası (sahibi) kıldı. Umulur ki; böylece şükredersiniz.
Secde 9 ile nahl 78. ayetlerdeki hassa verili
şi ve şükre bakarsanız daha açıklayıcı olur diye düşünürüm.

ALLAH'IN NURUNU İSTEMİYORMUSUNUZ?

NUR - 35 :Allâhu nûrus semâvâti vel ard(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh (zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun). Allah, göklerin ve yerin nuru'dur. O'nun nuru, içinde misbah (lâmba) bulunan kandil (ışık saçan bir kaynak) gibidir. Misbah, sırça (cam) içindedir. Sırça (cam), inci gibi (parlayan) yıldız gibidir. Doğuda ve batıda bulunmayan mübarek bir ağacın yağından yakılır. Onun yağı, ona ateş değmese de kendi kendine ışık verir. Nur üzerine nurdur. Allah dilediğini nuruna hidayet eder (ulaştırır). Ve Allah, insanlara örnekler verir. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.

ALLAH İNSANLARI NURUNA ULAŞTIRMAYA ( HİDAYET ETMEYE) HAZIR NEDEN ALLAH'DAN İSTEMİYORSUNUZ NEDEN ALLAH'IN DAVETİNE İCABET EDEREK HİDAYETE ERDİRECEKKEN DALALETTE KALMAYI NEDEN TERCİH EDİYORSUNUZ. BU GÜNE KADAR HAMD OLSUN FARZ OLAN İSLAMIN BEŞ ŞARTI İLE DİNİ YERİNE GETİRENLER İLE UMURSAMAYANLARIN ARASINDA PEK Bİ FARK OLMADIĞINI GÖRMEDİNİZ Mİ?
ALLAH
 İNSANLAR İÇİN BİR DİN İNDİRDİ İSE BU DİN İNSANLARI MÜKEMMEL YAPAR. BUNA HAYIR DİYEN VAR MI?
NEDEN ALLAH'A HACET NAMAZI İLE SORMUYORSUNUZ Kİ?
Hacet namazının kılınışı:
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.