Kötülükler korku ve zaaflarla örtülür, hoş karşılanır, kabul görürse, o toplumda ilerlemeden, karşılıklı ilişkilerden, demokrasiden, insan haklarına saygıdan söz edilemez !
 
31 Ocak 2011 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde bir haber başlığı : «Senin çocuğun da işsiz kalsın»
Bu ifade Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin başbakanlık koltuğunda oturan millete hizmet ve sadakat yeminiyle işe başlayan Recep Tayyip Erdoğan tarafından söylendi.
Mart 2006’da partisinin Keçiören İlçe kongresinde konuşmasında, bir vatandaşın, «Çocuğum işsiz» tepkisiyle karşılaştı. Başbakan, vatandaşa müdahale eden korumalara önce «Bırakın» diye çıkıştı. Vatandaşın yeniden «Çocuğum işsiz» diye bağırması üzerine Erdoğan, şöyle tepki gösterdi : «Senin çocuğun da işsiz kalsın. Otur, otur. Bana kişisel sorunlarını getirme. Genel nerede ona bak»
 
Adı üstünde :  Vatandaş… Onun genelle işi olmaz. O kendi kişisel sorunlarıyla ilgilenir. Seçtiği insanlardan, yöneticilerden dertlerine çare bulunmasını, sorunlarının giderilmesini ister. Onu frenlerseniz, onu susturursanız o an demokrasi biter. Vatandaşı susturan bir adam yönetici de, idareci de, millete vekil de, Müslüman da olamaz.
 
Bir de vatandaşlarla kendi aralarına korumalar koyan, vatandaştan kendilerini korumayı marifet sayan bu kişilerin kendi çocuklarına gösterdikleri yüksen derecedeki ilgilere ve ne gibi imkanlarla onları ihya ettiklerine bakın. İşte adaletsizlik, ölçüsüzlük orada sırıtıyor. Kendi çocukları kazanmalı, zenginleşmeli, üst üste gemicikler sahibi olmalı ama çocuklarına iş arayan vatandaşlar, milletin efendileri, oturtulacak, konuşturulmayacak, susturulacak, kendileştirdikleri devletin güvenlik güçleri ve korumalar üstlerine salınacak, gözleri kör edilecek, öldurülecek, yaralanacak…  ah vicdan… ah vicdan siz nerelerdesiniz ? Ve diyeceksiniz ki onlara, o efendi insanlara, milletin ta kendisine : «Senin çocuğun da işsiz kalsın» diyeceksiniz !
 
Bu ifade, bu sorumluluk, bu aşağılama, bu ayırımcılık sadece sahnelenmiyor, ilân edilmiyor, susarak, tepkisiz bırakılarak, eleştirilmeyerek, uyarılmıyarak onaylanıyor. Haksızlık, zulüm, dışlama, horlama kendilerini Müslüman, iman sahibi, ihlaslı olduklarını ilan edenler ve türban için destanlar düzenler tarafından bu söz sahibine millet seninle gurur duyuyor diye iltifatlar yağdırıyorlar.
 
İste hafıza kaybı ve idrak çürümesi bu !
Körü körüne particilik yapanlar,  şartlanmış kafalar, güdümlü salaklar  yıpratıcı olayların,  incitici konuşmaların,  alınan tehlikeli kararların insanî boyutlarını yorumlayamazlar. İslamî algı, ALLAH’la irtibat, Peygamber sevgisi bu tür insanların kâlplerinde de  yer bulmaz.
İşte bu kafalar, bu çökmüş ruhlar emperyalistler adına ülkenizin başına sorun üretmek için getirilenlere seslerini çıkartmayacaklar… ordunuzu tarümar edenlere, komutanlarınızı hapishanelerde çürütenlere, eğitimcilerinizi ve kahramanlarınızı erıtenlere, ağaçlarınızı kesenlere, ormanlarınızı yok edenlere, eğitim sisteminizi alt üst edenlere, tahribat üstüne tahribat yapanlara, sesin, tepkinin en yoğunlaştığı bir zamanda alkolü gündeme getirenlere dindar diye övgüler yağdıracaklar ! Ve size dinden, imandan bahsederek alkolle insan hakları ihlallerini, ahlâka vurdukları zincirleri gizleyerek, dindarlardan ve dinden insanları nefret ettirenleri alkışlayacaklar.
 
Şiddetten ve yalanlardan medet umar hale geldiler
 
Yalan konusunda Victor Hugo :  “Yalan zeka işidir, dürüstlük cesaret; eğer zekan yetmiyorsa yalan söyleme, cesaretini kullanıp dürüst olmayı dene” demektedir.
 
Gezi Parkı direnişçileri genç çocuklarımıza hitaben hiç bir asil ve vatansever bir yöneticinin asla ağzına alamayacağı seviyesiz argo, aşağılayıcı, yıpratıcı sözleri bu zihniyetin iptidai hangi konumda olduklarını dünyaya göstermektedir.
 
Gezi Parkı direnişine karşı Recep Tayyip Erdoğan’ın bindirilmiş kıtalarla yaptığı konuşmalarında hep aynı cümleleri tekrarlayarak : “Camide içki içtiler”, ”camiye ayakkabılarıyla girdiler” iftiraları onların İslâm'ın ne kadar dışında olduklarını, insanların inançları üzerinde  ne denli kışkırtıcılık yapabileceklerini belgelendirdi.
Yayınlanan tüm görüntülerde, müezzinin ifadelerinde içki içilmediği söylenmesine rağmen Recep Tayyip Erdoğan’ın  bu yalanı sürdürmeye devam etmesi, kendilerinin siyasi arenada ne kadar kötü durumlara düştüklerini doğrulamaktadır.
 
29 Haziran 2013 tarihinde Halk Televizyonunda konuşan bir CHP milletvekili «ceplerinden çıkardıkları taşları bankaların camlarına atan sivil polisler gördüm. Onlar bu eylemlerinden sonra benim milletvekili olduğumu farketmeden ceplerindeki telsizlerini çıkararak amirlerine bilgi verdiler. »
Ben bu açıklamaları duyunca birden aklıma yıllar önce bana işkence yapan ekibin dışındaymış gibi görünen bir komiserin sözleri geldi.  Ki  ben bunu Karar isimli kitabımda ismiyle açıkladım, bu tertip «biz adamın cebine esrar koyar içeri tıkarız», söylemlerine ne kadar çok benziyordu.
Kör eden veya öldüren gaz bombalarıyla, biber gazlarıyla, coplarla, kimyasal içerikli, lağımlı tazyikli sularla baskı altına aldığınız, taciz ettiğiniz ve bu nedenle kendilerini camiye zorla atan gençleri suçladığınız gibi banka camlarını kırdılar diye de suçlayacaksınız !? ALLAH rızası için gerçekleri ifade eden, doğruyu söyleyen, gençlerin suçsuz olduklarını belirten müezzini de soruşturmaya tabi tutup başka yere süreceksiniz ! Ki konuyla ilgili Diyanet İşleri Başkanlığı da bir inceleme başlattı. İnceleme sonunda Diyanet camide içki içildiğine ilişkin kanıt bulamadı.
Ey AKP’li yöneticiler siz ALLAH’tan hiç korkmuyor musunuz ? Bu yaptıklarınız zulûmdür, tertiptir, iftiradır, haramdır !
 
Onuncu yıl marşıyla asapları bozulanlar, Türklüğe, Türk Milletine, Türk Bayrağına, Türkiye Cumhuriyetine, Türk Milliyetçiliğine tahammül edemeyenler, İktidar hırsıyla, koltuk sevdasıyla, kendilerini tanrılaştırarak aldıkları görevleri kötüye kullananlar, yetkilerini ve İslam’ı istismar edenler, hukuk dışında koşturanlar  elbette, adaletli, merhametli,  Türk ve Müsüman olarak adlandırılamazlar !
Bu sebeple ellerinde Türk bayrağı taşıyan, vatan sevgisi taşıyan gençlerimizi düşman gibi göstererek onların gözlerini kör edenleri, şehit edenleri, ölçüsüz – sınırsız, merhametsiz güç kullanarak  yaralayanları  «adeta teşvik edercesine, dilediğiniz hukuksuzluğu yapabilirsiniz dercesine» «destan yazdınız » vefasızlığını ya da insafsızlığını sergilediler.  AKP’lilere soruyoruz : « Destan kime yazılır ? »
Biz verelim cevabını : « Düşmana yazılır ! » 
O halde Emperyalistlere BOP eşbaşkanlığı yapan AKP yöneticileri Türk Milletini, kendilerine karşıt olanları, suçlarına, anayasa ihlâllerine, yolsuzluklarına, hukuksuzluklarına, zulümlerine, şirklerine, ALLAH’sızlaştıklarına, Peygamber’den kopuşlarına karşı çıkanları bu sözleriyle düşman ilân etmiş olmuyorlar mı ?
Bu kadarla da kalmıyorlar, biraz daha ileri giderek ellerinde Türk bayrağı bulunan, vatan sevgisi taşıyan gençlerimizi düşman gibi göstererek onların gözlerini kör edenleri, şehit edenleri, ölçüsüz – sınırsız, merhametsiz güç kullanarak  yaralayanları  adeta teşvik edercesine, dilediğiniz kötülüğü yapın dercesine para ile ödüllendiriyorlar !
 
Unutmayın ki her kötülüğün, her zulmün, her ahlâk dışılığın, her kabalığın, her firavunluğun, her cinayetin, her yaralamanın mutlaka manevi bir karşılığı vardır. Hiçbir suç, hiçbir günah, hiçbir zulüm cezasız kalmayacaktır !
ALLAH (C.C.) ya Müntekımü’dür !
 
AKP iktidardan gidinceye kadar, bu hukuk dışına çıkmış, din istismarcılığı yapan, İslâm’la, akılla, idrakle, insan sevgisiyle en ufacık ilgileri olmayan  insanlarla ahlakî ve hukukî ölçüler içerisinde mücadelemizi sürdüreceğiz !