Bir solcu akademisyen 1990’lı yılların sonunda anlatmıştı: “12 Eylül öncesinde bir sosyalist kültür kurumunun başkanı idim. Bir çok sosyalist arkadaşım ile sosyalist bir Türkiye mücadelesi veriyorduk. Sonra 12 Eylül oldu. Sosyalist zannettiğim arkadaşlarım 12 Eylül sonrasında üzerlerinden sosyalizm pardösüsünü çıkardılar, altından etnik milliyetçilik çıktı. Ben onları kendim gibi sosyalist zannediyordum meğer onlar etnik milliyetçiliklerini gizlemek için sosyalizmi istismar ediyorlarmış.” 12 Eylül öncesinde Türk milliyetçileri, sosyalist hareket içindeki etnik milliyetçi azınlık ırkçısı damarın farkında olduğu için, bu akademisyenin anlattıkları ve onu çok şaşırtan ve üzen şey beni hiç şaşırtmamıştı.
Etnik milliyetçilik sadece sosyalist hareket değil aynı zamanda siyasal İslamcı hareket içine de sızmıştır. İslamcı hareket içine sızan Türk düşmanı etnik milliyetçiler, İslam’ın millet ve milliyetçilik anlayışını çarpıtarak, sahte dini argümanlar ile kendi etnik milliyetçiliklerini gizleyerek, Türk düşmanlığı yapmışlardır. Bu hareket o kadar etkili olmuştur ki Türk kökenli İslamcılar bile kendi milliyetlerinden soğumuşlardır. MSP-Refah geleneğinin önde gelenlerinden birisinin oğlu ve kendisi de siyasetin içinde olan Türkmen kökenli bir isim bana “Müslüman Alman olmayı tercih ederdim” dediğinde zavallı diye düşünmüştüm.
ABD’de zenci kız çocukları üzerinde yapılmış bir psikolojik test vardır. Zenci kız çocuklara siyah olmanın kötü olduğu dolaylı yollarla aşılanıyor. Sonra bir oyuncakçı dükkanına götürülüyorlar. Artık renklerinden nefret eden kız çocuklarının hepsi “beyaz kız çocuğu bebeklerini” seçiyorlar. Türkiye’de de ne yazık ki, bazılarında zenci kız çocuklarının kendilerinden nefret etmesindeki komplekse benzer bir “Türk’ten nefret etme” kompleksi var. Siyasal “İslamcı” hareket içinde Türklük düşmanlığını körükleyen sözde İslamcı/gizli ırkçılar ise kendi gizli milliyetçi gündemlerini gerçekleştirmek doğrultusunda hızlı ve etkili adımlar atıyorlar.
AKP’nin PKK açılımı sürecinde bu kadroların büyük etkisi olduğu açık. Başbakan Erdoğan’ın çevresinde çok iyi konuşlanan bu gizli Kürtçü/ırkçı ekip, sayılarının çok ötesinde bir etkiye 2002 yılından buyana sahip oldular. Bu etki son süreçte çok daha fazla arttı. AKP’li olup samimi Müslüman Türk siyasetçilerin hiçbir zaman parti içinde sahip olmadığı bir etkinliği temsil eden bu güç odaklarının aslında PKK’nın politik gündeminden çok uzak olan bir gündemleri yok. Bu gündem Türk Milletinin adının anayasadan tasfiye edilmesi şeklinde kendisini görünürde ortaya koyuyor. Bu gizli gündemin arkasında bir dizi başka süreç de var tabii ki. Örneğin, PKK’nın terör örgütünden savaşan tarafa dönüştürülmesi. Bunlara daha sonra değineceğiz. AKP’deki sözde İslamcılar/gizli Kürtçüler de üzerlerindeki siyasal İslamcılık/muhafazakarlık pardösüsünü çıkarmak için sabırsızlanıyorlar.
Bu Kürtçü kadronun etkinliği karşısında PKK açılımında tam bir etkisizliği temsil eden Milli Savunma Bakanı ise TBMM’de yaptığı konuşmada 1500 senesine ait bir Alman haritasında Osmanlı İmparatorluğu’nun “Türk İmparatorluğu” diye adlandırıldığını söylüyor ancak “milli devletin”tasfiye edileceğini, yerine “ülke devletin” kurulacağını (her ne demek ise) söyleyen ve milletin kendisine bir yeni ad vereceğini söyleyen çok “kültürlü bir bakana”“Hadi sen de oradan. Bu milletin adı Göktürklerden bu yana Türk’tür” diyemiyor.
Özetle demem o ki; AKP içinde iki de bir “Kürt milletvekili” olduğunu söyleyen çok da Türk milletvekili olduğunu söyleyeni hiç duymadım. Oysa çok tanıdığım var. Hatta bunlardan bazıları bir zamanlar Kürşat ile Çin sarayını basmaya dahi gidebilirlerdi.