1128 Akademisyen’in kendi özgür iradeleriyle “bu suça ortak olmayacağız” haykırışı savaş ve şiddet politikalarını tek çözüm aracı olarak kullanan siyasi iktidar sahiplerini pek bi sinirlendirmiş olmalı ki en başkanından mafya bozuntusuna akademisyenleri hedef tahtasına dönüştürmesi için gerekli start verilmiş durumda.
      Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin imza kampanyası, iktidar sahiplerinin Kürt illerinde yaşanan vahşetin duyulmasından, barış sesinin yükselmesinden ne kadar korktuğunu bir kere daha gösterdi. Genel akım medyada duymazdan gelinen çığlığı “çocuklar ölmesin” diyerek dile getiren Ayşe öğretmenin sesi, “bu suça ortak olmayacağız” diyen akademisyenlerin sesiyle birleşti.
       Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın akademisyenleri mandacı, cahil ve karanlık olarak yaftalamasının hemen ardından önce YÖK sonra savcılık harekete geçti. Hrant Dink’in 9 yıl önce yine bir Ocak ayında katledilmesine giden sürecin en önemli parçalarından olan 301. madde bu sefer akademisyenleri cezalandırmak için kullanılıyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ilk listede yer alan 1128 akademisyene TCK 301’den  “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve devletin kurum ve organlarını aşağılamak” ve TMK 7. Madde’den  “Terör örgütü propagandası yapmak” suçlamalarıyla soruşturma başlatıldı.
        301. madde her zamanki gibi linç kampanyasıyla el ele gidiyor. Eli kanlı mafya babası Sedat Peker, akademisyenleri  “oluk oluk kanınızı akıtacağız”, “kanlarınızla duş alacağız” gibi laflarla tehdit ederken kimlere güvenerek ettiğini bilmeyen yok. Methiye mitinglerini düzenlerken aldığı takdir ve teşviklerin iç rahatlığıyla “hesap sorulmayacağı” garantisiyle gürlemeye devam ediyor. Kayseri Ülkü Ocakları imzacılardan birini tehdit etti, YÖK’ten gelen talimat üzerine çeşitli üniversitelerde soruşturmalar, mobbing, tehdit ve istifa baskısı yapılmaya başlandı.
        Şunu herkes iyi bilmeli, devletin açık ve derin tüm kademeleri tarafından hedef gösterilen akademisyenler yalnız değildir. Dayanışma büyüyor: Plaza çalışanlarından sinemacılara, gazetecilerden, emek örgütlerine, edebiyatçılardan öğrencilere her gün binlerce imza, barış isteyen akademisyenlerle dayanışmayı yükseltiyor. Başta HDP olmak üzere CHP de dâhil demokratik muhalefet partileri akademisyenlerin ve Ayşe öğretmenin yanında olduklarını açıkladılar.
         Barış isteyen herkesin yanında olmak hele böylesi bakı ve şiddet politikalarının bilerek isteyerek tırmandırıldığı bu dönemde insanım diyenin zorunlu görevidir. Ayşe öğretmen de, Barış için imza atan akademisyenler de biz emekçilerin, yoksulların, yoksullaştırılanların, yok ve hor görülenlerin başının tacıdır.
        Kürt illerinde süre giden operasyonlar, çatışmalar, bombalamalar sonucunda siviller ölüyor, bebekler katlediliyor, asker ve polisler yaşamını yitiriyor. Ölümlerin çare olmadığı 35 yıldır bilinmesine rağmen silahın, bombanın bir arada kardeşçe yaşama iradesini gün be gün erittiği orta yerdeyken kan ve gözyaşını çoğaltmanın hiçbir şeyin çözümü olmadığı bilinmelidir.
        Sedat Peker ve çetelerinin ait oldukları yere cezaevlerine derhal gönderilmesini sağlamayan “cumhuriyet savcıları” iş akademisyenlere, Ayşe öğretmenlere gelince hızla soruşturma başlatarak gözaltı işlemlerini hızlandırarak barış isteyenlere dönük baskılama araçları olarak hizmet vermeye başlamışlardır.
        Sözün özü özeti demokratik bir “yeni” anayasa tartışmaları yürütüldüğü günlerde yaşanan bu baskı ve şiddet uygulamaları bir an evvel son bulmalı, 301. madde kaldırılmalı, akademisyenlere dönük soruşturma ve baskılara son verilmeli, düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik demeç veren sorumsuz siyasi aktörlerin demeçlerine dikkat etmesi insanlarımızı akademisyenlerimizi hedef göstermemesi gerekmektedir.
        Unutulmaması gereken bu karanlık mutlaka aydınlanacaktır. O aydınlık günlerde insanın diyenlerin bir birinin gözlerinin içine baka bilmesi için bu gün barış diyenlerin, bebekler ölmesin diyenlerin,  gözyaşları dinsin diyenlerin yanında amasız, fakatsız dimdik durulmalıdır.