Adana Emniyet Müdürü Mehmet Avcı şöyle diyor: “Molotof kokteyli atanlara karşı gerektiğinde silah kullanılmalı ve gösterici kimseye zarar vermemesi için o an vurulmalı”. Bence Avcı çok nazik davranmış gösterici diyerek. Eline molotof kokteyli alan bir insan artık gösterici değil, insanları öldürmeye kasteden bir teröristtir. Avcı, polisin Molotof kokteyli atan teröristlere karşı silah kullanabilmesi için yasaya hüküm eklenmesi gerektiğini söylüyor. Avcı, söz konusu olan silahın benzin ve mazot karışımı, yanmayı geciktirici özel maddeler eklenmiş likit bir bomba olduğunu söylüyor.


PKK’lı teröristlerin atmış oldukları Molotof kokteylleri ile yanarak yaşamını yitiren yurttaşlarımız yok mu? Daha geçen sene İstanbul’da okuldan eve dönen genç bir kızımızı PKK’lılar otobüsün içinde yakarak öldürmediler mi? Düşünün İstanbul’da akşam işten çıkmış evinize dönüyorsunuz? Ümraniye’de PKK’lı teröristler otobüsün önünü kesiyor ve ellerindeki molotof kokteylleri ile otobüsü ve sizi yakmak için molotofları arabaya fırlatmaya başlıyorlar. Olay yerine yetişen polis ne yapacak sizi korumak için? Bugün yapabileceği çırpınmak olacaktır. Oysa yapması gereken elinde silah olan ve sizi öldürmek için bu silahı kullanmaya kararlı olan teröriste nasıl ateş ederek engellemek ise molotof kokteyli ile saldırmayı deneyene karşı da silahını çekerek ateş etmek olmalıdır.  


Aslında Mehmet Avcı, daha önce birçok polis müdürünün söylemesi gereken şeyi söylüyor. Daha önce eski Adana valisi İlhan Atış da teröre karışan çocukların ailelerine yapılan sosyal yardımların kesilmesi ve devletin aileye yönelik önlemler alması gerektiğini söylemişti çok haklı olarak. Eski Adana Valisi İlhan Atış ve Adana Emniyet Müdürü Mehmet Avcı gibi terörün gerçek doğasını tanıyan idareciler ile ancak terörün üstesinden gelinebilir. Yoksa “biz terörist ile değil terörizm ile mücadele edeceğiz” diye içeriksiz bir entelektüel gevezeliğe dalarsanız, terör ülkeye hakim olur ve Başbakan Erdoğan, PKK’den ateşkes ilan etmesi için Barzani’den ricada bulunmak zorunda kalır. Şunu aklımızdan çıkarmayalım. Terörist ile mücadele edilmeden terörizm ile mücadele edilmez. 


Söz PKK ile mücadeleye gelmiş iken TBMM’de Kamer Genç’i zor kullanarak indiren AKP Çorum milletvekili Salim Uslu’dan bahsetmek istiyorum. Kamer Genç, 12 Eylül 1980 sonrasından başlayarak sürekli siyasetin gündeminde bulunmayı başarmış bir siyasetçi. Belki de siyasetin en zor yapıldığı il olan Tunceli’den bağımsız seçilmek dahil hemen hemen bütün partilerden seçilmiş bir siyasetçi. Tarzını sevmeseniz de kendi seçmen tabanında karşılığı var ve demokrasiler esasen sevmedikleriniz ile yaşama ve siyaset yapma rejimleridir. 

Kamer Genç, ilginç uygulamaları ile siyasete “renk katıyor.” Son buluşu da TBMM’de deniz feneri ile gezmek. Neresinden bakarsanız bakın ilginç bir siyasi buluş. AKP’yi çıldırttığı ortada. Salim Uslu’nun Kamer Genç’e yönelik düşük yoğunluklu şiddet uygulaması ise TBMM tarihi boyunca hiç benzeri görülmemiş bir “uygulama”. Sadece bu durum Salim Uslu’yu yaptığının ne kadar yanlış olduğu konusunda düşündürmelidir. Acaba Salim Uslu’nun TBMM’deki hizmet döneminde çocuklarına, torunlarına ve onların çocuklarına bırakmak istediği miras bu muydu? Hiç sanmam; çünkü Salim Uslu, yılların sendikacısı ve soğukkanlılığı ile tanınan bir isim. Ancak bütün bunların dışında Kamer Genç’in kendisine yapılan düşük yoğunluklu saldırıdan sonra sorduğu bir soru var ki çok önemli. Genç, “arkamda silahlı bir çete olmadığı için mi bana böyle saldırıyorsun?” diye soruyor Uslu’ya. Bu soru da ne yazık ki makul bir soru. Uslu, kürsüde konuşan BDP’li bir milletvekili olsaydı, Kamer Genç’e yaptığını BDP’li milletvekillerinden herhangi birisine yapmaya cesaret edebilir miydi? Bir başka ifade ile yoksa korkar mıydı? Ne dersiniz? Ben Çorumluların cesur olduğunu biliyorum ancak bu sorunun cevabını bilmiyorum. Ancak bir gün BDP’li bir milletvekili konuşma süresini aşacak. TBMM Başkanı veya başkan vekili Salim Uslu’dan yardım isteyecek. Bakalım o zaman Salim Uslu ne yapacak? O zaman göreceğiz.