Tarih 2 Ekim 1992. Ege Denizi’nde, NATO’ nun “Kararlılık Gösterisi- 92” adlı tatbikatı sürmektedir. NATO ülkesi olduğu için doğal olarak Türkiye’ de bu tatbikatın içinde yer almaktadır.

Saatler gece yarısını gösterdiğinde ABD’ nin uçak gemisi Saratoga’dan arka arkaya iki hava savunma füzesi (Sea Sparrow) ateşlenir. Hedef, Türk gemisi Muavenet Zırhlısı’dır…

Füzeler,  Muavenet’in kalbi sayılabilecek köprüye ve ardından da Savaş Harekât Merkezinin bulunduğu bölümlere tam isabet eder. Olay da geminin komutanı Deniz Kurmay Yarbay Kudret Güngör de dâhil olmak üzere 5 şehit verilir, 22 asker de yaralanır.

ABD bu olayın üzerine bir açıklama yapar;

“ Geminizi batırdık, özür dileriz!”

Uzmanlar, tatbikat esnasında Ege Denizi’nde sadece Türk ve Yunan gemilerinin olduğunu, Rusya, Çin ya da başka NATO dışı ülkelerin tehdit olarak algılanabilecek herhangi bir gemisinin bulunmadığını; ABD’ nin Türk Muavenet zırhlısını, Türkiye’ye gözdağı vermek için kasten ve bilerek vurduğunu iddia ederler. Ayrıca bu füzelerin ateşlenebilmesi için bir dizi karara ve komuta ihtiyaç duyulduğu, işlemlerin ayrı odalarda ve ayrı personel tarafından gerçekleştirildiği,  “askerin kolunun değmesi” gibi komik bahanelerin inandırıcı olmadığı da vurgulanır. Olay, sürüncemede bırakılır, açılan davalar sonuçsuz kalır.

Tarih,  4 Temmuz 2003. ABD’ nin bağımsızlık günü... 

Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentinde konuşlanmış olan bir binbaşı komutasındaki 11 Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) askerine, ABD askerleri tarafından ani bir baskın düzenlenir.  Baskın sonucunda Türk askerlerinin başına çuval geçirilir ve buradan alınarak Bağdat’a götürülür.  Bağdat’ta 60 saat boyunca alıkonularak sorguya çekilen askerler daha sonra serbest bırakılır.  Olay üzerine ABD, Türkiye’den özür diler.
Tarih 17 Eylül 2016. Yer, Suriye… ABD öncülüğündeki koalisyona ait savaş uçakları, Suriye ordusuna ait bir askeri üssü vurur. ABD,  bombardımanın yanlışlıkla yapıldığını,  IŞİD hedefleri yerine Suriye ordusunun vurulduğunu açıklar.
Bu üç olayı karşılaştırmamız gerekirse;

ABD, Türk Muavenet Zırhlısı’nı vurduğu tarihte, Çekiç Güç’ün Türk topraklarına yerleşmesi olayı gündemdeydi. Türkiye’de bazı çevrelerce Çekiç Güç olayına sıcak bakılmıyordu.  Nitekim ilerleyen zamanlarda Çekiç Güç’ün Kuzey Irak’ta PKK terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığı ortaya çıkacaktır.

Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuval geçirilmesi olayı ise Türkiye’ yi işgal planı olan 1 Mart tezkeresinin TBMM’ de reddedilmesinin üzerinden sadece dört ay gibi kısa bir süre sonra gerçekleşmiştir. ABD’ nin Büyük Ortadoğu Planı’nı  (BOP)’ devreye soktuğu yıllardır. Nitekim çuval olayının üzerinden bir ay geçmiştir ki dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Ortadoğu’da Türkiye’de dâhil olmak üzere 22 ülkenin sınırlarının değişeceği açıklamasında bulunur.
ABD’ nin yine yanlışlıkla (!) Suriye ordusunu vurma olayına gelecek olursak; Türk Ordusu, 24 Ağustos 2016’ dan itibaren Suriye’de “Fırat Kalkanı Operasyonu” adıyla bir operasyon düzenliyor. Amacı sınırına yerleşmiş bulunan IŞİD ve PYD terör örgütü tehdidini ortadan kaldırmak. IŞİD, ABD’ nin de hedefinde ancak PYD,  değil. PKK’ nın Suriye kolu olan PYD, ABD’ nin desteğini almış durumda; birlikte hareket ediyorlar. Türkiye’nin PYD’ yi hedef alması, ABD’ nin planlarına hiç uymuyor.
Sonuç; Yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığım üç olayda da ABD’ nin asıl hedefi Türkiye’ ye gözdağı vermektir. ABD’ nin her yaptığı yanlışlık, aynı zamanda da içinde bir tehdidi barındırmaktadır. Yani ABD, asla “yanlışlıkla” vurmaz... Bilerek ve kasten vurur.   Bazen anlatmak istediğini doğrudan değil, dolaylı yollarla “yanlışlıkla vurarak” ifade eder… Suriye ordusunu vurmasının ardında yatan, Türkiye’ye “artık dur ve Suriye’den çık; elini PYD’ nin üzerinden çek!” demektir.
Türkiye’nin asıl düşmanı ABD’ dir…

ABD, Ortadoğu’da güçlü bir Türkiye istememektedir. Bu bölgede bir Kürt devleti kurmayı amaçlamaktadır. Amacına da büyük ölçüde ulaşmak üzeredir. Türkiye, toprak bütünlüğünü koruyabilmek adına bu planı bozmak zorundadır… Suriye’ye yapmış olduğu askerî harekât ile ABD’ nin amacına ulaşmasına bir ölçüde engel olmaktadır.
Bir ülkenin ABD gibi dostu (!) olunca, düşmana ihtiyacı yoktur.