Genel akım medyanın ve dahi sosyal medyanın bin bir türlü asparagas ve komplo teorisi üretmesiyle üzeri örtülmek istenen “devlet ricalinin” yeterince aydınlatıcı bilgiyi kamuoyuyla paylaşamadığı bir 31 Mart genel elektrik kesintisi hali yaşadık.

 

     31 Mart 2015 saat 10.36 sularında 81 ilde elektrik kesintileri yaşanmıştır. Toplumda infiale yol açan bu durum için hala devlet ricalinden dişe dokunur bir açıklama yapılmadı! Aklı cevval yetkililer, daha önceki tecrübelerimizle sabit ki konu teknik bir şey olunca üstünü kapatmak, insanların aklıyla alay etmek daha kolay diye düşünüyor.

 

     30 Mart 2014 yerel seçimlerinde dahi kaç bölgede, kaç ilde elektrik kesintisini açıkla(ya)mayan bir Enerji Bakanlığı’nın ve Türkiye Elektrik Kurumu’nun bizleri ikna edebileceğini düşündüğü bir açıklamayı yapması kaç gün sürecek hepimiz göreceğiz. “Trafoya kedi girdi, 75 km hızla esen fırtına vardı” gibi söylemlerin arkasına sığınarak bizleri aldattığını düşünen zihniyet er ya da geç kandıramadığını anlayacaktır. Ama burada vahim ve elzem olan bir şey vardır ki her olayın geleceğe taşınması daha elim sonuçlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

      Salı günü yaşanan kesintilerin nedeniyle ilgili TEİAŞ (Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi), Enerji Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı açıklamalarda bulundular. TEİAŞ’tan yapılan açıklamada; “Avrupa-Anadolu enerji bağlantısındaki kopma” olarak gerekçelendirdiği elektrik kesintilerini, Enerji Bakanı Taner Yıldız “Arızanın sebebinin tespit edilmesi lazım. Özel sektöre ait bir santralin devre dışı kaldığı ve bunun domino etkisi yaptığı bilgisi var.” diyerek açıklamaya çalışıyor. Başbakan ve Cumhurbaşkanı ise konuyla ne kadar uzak olduklarını kanıtlama yarışına girmişlercesine Davutoğlu “terör dahil her türlü ihtimali araştırıyoruz” diyerek meseleyi daha da bulandırırken Erdoğan ise bir müteahhit fırsatçılığı yaparak nükleer santralin gerekliliğine işaret ediyordu.

 

     31 Mart Elektrik kesintisi vakasında, sırasıyla mikrofonların karşısına geçerek birbirinden komik açıklamalar yapan devlet erkanı yaşanan skandalı gizlemeye çalışmaktadırlar. Elektrik Mühendisleri Odası (EMO)’nın yaptığı açıklamadan da anlaşılıyor ki böyle bir kesintinin yaşanması birkaç ihtimalden biridir. Temelde de elektrik üretimi ile enerji talebi arasında ki dengesizlikten kaynaklandığıdır. Sıradan bir gün ve saat karşılaştırılması yaptığımızda günün belki de en düşük gücünün – 00.00-06.00 hariç- talep edildiği anda böyle bir çökmenin (arz ve talep uyuşmazlığı) yaşanması akıllara tekelci kapitalizmin doğal hukukunu getiriyor.

 

     Konuyla ilgili tüm kişilerin ortak kanaati böyle bir felaketin dağıtım sisteminden ziyade iletimden kaynaklanan bir problemle olabileceğidir. Üretimin %69’unun, dağıtımın ise tamamının özelleştirildiği elektrik piyasasında kamunun elinde sadece iletim hizmeti kalmıştır. İlk ihtimal olarak iletimde gerçekleşen arızanın sebebi olarak devletin sermayeye doğrudan olmasa da dolaylı olarak yaptığı peşkeşler göze batmaktadır.

 

      Arızayı var ise; meydana getiren temel olgu bakım hizmetlerinin yerine getirilmemesidir. Elektrik piyasasında ki neoliberal mantık, bakım sürecine de işçi sağlığı ve güvenliği hizmetlerinde ki gibi gereksiz gibi görerek sermayenin çıkarlarını sonuna kadar korumaya çalışmıştır. Dağıtım şirketlerine avantadan kaynak sağlayabilmek için son yapılan tarife değişiklikleri ile birlikte iletim bedeli düşürülürken, diğer tüm kalemlerde artış sağlanarak dağıtım şirketlerinin karı arttırılmıştır.

 

     En kuvvetli ihtimallerden biri de şu an için özel üretim santrallerinin mevcut elektrik satış tarifelerinden rahatsız olup sabotaj silahını kuşanmasıdır. Daha fazla kar için daha fazla sefalet. Üretimi bilinçli bir şekilde keserek üretilen elektrik enerjisini, talebi karşılamayacak seviyelere çekerek bunu çok rahat başarabiliyorlar. 2006 yılında da İzmir’den İstanbul’a 13 ili kapsayan 11 saatlik kesintinin sebebi de enerji sektöründe ki üretim sermayesinin santralleri arıza bahanesiyle çalıştırmamasıdır. AK Parti yazar taifesinin “paraleller” ve “geziciler” diyerek bu skandaldan hükümetlerini kurtarma girişimleri tutmayacaktır. Enerji Bakanı bile teyit peşinde koşarken ağzından kaçırmıştır bu işin arkasında ki sorumluyu. Eğer ki bu ihtimal doğru ise doğrudan sermaye doğası gereği büyük bir suç işlemiştir.

 

      Günümüzde elektrik üretiminin %69’u özel şirketler kontrolünde sağlanırken sadece %31’i kamu işletmeleri tarafından sağlanmaktadır. Böyle bir lokavtı yaşatmak tekelci anlayışın topluma verdiği en büyük zarardır. Diğer bir ihtimal ise haksız alınan kayıp-kaçak bedellerinin gerek tüketici koruma dernekleri gerek ise EMO tarafından yapılan kampanyalarca abonelere bu bedellerin dağıtım şirketlerince iade edilmesinin önüne geçilmesi isteği olabilir.

 

     Elektrik bulunmasından sonra toplumsal zenginliğin itici aracı olurken işçi sınıfının da sefaletini derinleştirmiştir. Enerji sektörünün bugün savaşların konusu olup, en temel insan hakkı olduğu dönemde zenginlerin iç hesaplaşma arenası olmuştur. 31 Mart günü yaşanan elektrik sabotajı sermayenin neoliberal politikalarının bir sonucudur. Kirli yollarla elde edilen, tamimiyle sermayeye açılan, ücretsiz olması gerekirken soygunların yaşandığı, kalitesiz bir elektrik sadece ve sadece sermayedarların işine gelir. Kesintisiz, temiz, ücretsiz ve kaliteli enerjiyi halklarımızın için hizmet eden siyasi iktidarlar sağlaya bilir. Sermaye şirketlerinin emrindeki iktidarlar 31 Martta olduğu gibi topluma yalanla dolanla açıklama yapmakla yetinir.