Alevilerin, 3. köprüye “Yavuz Selim” adının verilmesine dair tepkileri ve biriken öfkeleriyle tüm direnişlerde aktif yer almaları, tepkilerini sürdürmeleri ülkemiz egemenleri ni de yeni açıklamalar yapmaya, kendi akıllarınca yatıştırıcı adımlar atmaya zorluyor.

    Sayın cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün ardından “ABD’nin Pensilvanya eyaletinde misafir edilen” sakini de konuştu. Cem evleriyle camilerin bir arada, bir bahçede olması temennisin de bulunduğunu basından öğreniyoruz.  Hatta “Yavuz Selim adını da fazla sorun etmeyin”  nasihatinde bulunduğunu da öğreniyoruz.

    Tüm bu gelişmeler olurda siyasi iktidarımız boş durur mu? Durmaz elbet. Müjde verircesine bilmem kaçıncı kez “Alevi açılımı” yapacaklarını büyük bir hasa metle duyuruverir. Anlaşılan Yavuz Sultan Selim isminin Alevi inancında olan yurttaşlarımızda açtığı tahribatı dengeleme üzerine kurulu bir açılım olacak. 2008′de kurdukları Hızır Paşa sofrası devrilince, 2009′da sözüm ona “Alevi Çalış tayları” başlatmışlardı. Bu “çalış taylarda” devletin Alevi’si olmayı, devlet Aleviliğini dayattılar. Aleviliği, Alevilere ve inanç önderlerine değil, Sünni ilahiyatçılara havale ettiler.

      Alevilerin demokratik taleplerini “uç fikirler” diyerek yok saydılar. Maraş katliamının sorumlularından Ökkeş Kenger’i “çalış tay”a çağırıp, Alevilerin kabuk bağlamamış acıları ve duyarlılıklarıyla sanki dalga geçtiler. Sivas davası başta gelmek üzere halkımızın adalet duygusunu ezdiler. Cem evleri konusunda yaptıklarıyla Hızır Paşa sofralarının mimarı Reha Çamuroğlu’nu bile çileden çıkardılar. Alevilikle ilgili konularda Alevileri, inanç önderlerini ve kurumlarını tanımadılar; Diyaneti ve devlet yaklaşımını esas aldılar, bunu Alevilere dayattılar. Alevi dedelerini, Diyanetin memuru olarak atayıp onlara maaş bağlayacaklarını söyleyerek bence aşağılamaya devam ettiler.

      Bu zihniyeti ve arkasındaki kötü niyeti Alevi halkımız yakından bilir. Bunu ayrıca açmaya ve tercüme etmeye gerek yok. Alacağı tavır da dünden bugüne değişmeyecektir. Görünen o ki siyasal iktidar, Yavuz Selim tarzı siyasette ısrarlı. Gezi direnişiyle aldığı siyasal yenilginin derinleşmesini, peşi sıra atmak zorunda kalacağı geri adımların çoğalmasını ve süreklileşmesini istemiyor. Sokakta bir öfke seli halinde akan halkla karşı karşıya geleceği mücadele konularının ve gündemlerinin önünü almaya çalışıyor. Bu konuların başında da Alevi sorunu geliyor. Alevi hareketinin daha da gelişmesini, önü alınamaz bir siyasal hareket halinde iktidarı sınırlamasını istemiyor.

      Siyasal iktidarımız ve ülkemiz Egemenleri da biliyor ki, Alevi sorunu ve Alevi halkımızın haklı öfkesini çeken güncel mücadele konuları, Gezi direnişiyle başlayan halk hareketini aynı kitlesellikle, yaygınlıkla ve kararlılıkla taşıyabilecek temel gündemlerden birisidir. Gezi direnişinin harekete geçirdiği toplumsal dinamiklerin birleşik mücadelesinin yeni zemini olabilir.

      Tıpkı Gezi direnişindeki gibi, iktidarın köprüye Yavuz Selim adını vermekten vazgeçtiğini ve Alevi halkımızdan özür dilediği resmen açıklanıncaya kadar sürdürülecek siyasi bir kampanya başlatılması siyasi iktidarın alanlarda muhalif insan görmek istememesiyle doğru orantılı olarak kendi içerilerine olmadık korkular salıyor.

     Şimdi, Sivas ve Çorum katliamlarının anmalarının yapıldığı haftadayız.  Gezi iradesiyle ve ruhuyla, ortaya çıkan birleşik halk hareketinin gücü, olanakları ve deneyimiyle onlarca yıllık Sivas, Çorum, Maraş öfkesini, güncel 3. köprüye Yavuz Selim’in isminin  verilmesiyle oluşan öfkeyle birleştiren bir alevi halk hareketi mevcut istim üzerinde tutulu kitlelerin yeni bir eşiğe taşıyacak en elverişli gündem olduğunu farkına varan siyasal iktidar açılımlı siyasetine devam ederek bu birleşmeyi ve öfke patlamasını önünü almak istiyor.

     Emekçilerin ve ezilenlerin Yavuz Selim köprüsüne ve Yavuz Selim açılımına karşı öfkesini sönümletmemek ve örgütlemek kilidin anahtarı! Öfke rüzgârının kelepçesini çözülmüş gözüküyor. Şimdi yerel seçimlere kadar bu rüzgârla yelkenleri şişirme ve mücadeleyi soğutmama zamanı. Yol bu yol. dem bu demdir!