Türkiye Cumhuriyeti,  hem etnik hem de siyasal İslam tehdidi altında...
İçte bölünme, dışta ise sınırlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya…
Doğu ve Güneydoğu, terör örgütleri tarafından kuşatıldı.  Terör örgütünün siyasi temsilcileri,  “öz yönetim” ilan etmekle meşguller. Her yanda kan ve gözyaşı var. Teröristler okul, hastane, ambulans, kütüphane ayrımı yapmadan yakıyor, yıkıyor, öldürüyor. 3 aylık bebekler, 5 yaşındaki çocuklar kurşunlanıyor. Ordu sokaklara indi. Güneydoğu’da bazı ilçeler çıkan çatışmalar nedeniyle harabeye döndü.  Pek çok yerde sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor. Çatışmaların ortasında kalan halk, temel ihtiyaçlarını ve sağlık sorunlarını karşılayamadıkları için çareyi başka illere göç etmekte buluyor. 3 bin civarında öğretmen görev yerlerinden geri çekildi. İstanbul’da otomobiller, toplu taşıma araçları yakılıyor.
Her gün 3-5 şehit veriyoruz. 20 yaşlarında fidanlar al bayraklara sarılı tabutlarla baba evine dönüyor. Çocuklar yetim kalıyor. Başkent Ankara’da Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamı yaşandı.  
“Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi terk edildi. Bütün komşularla kavgalıyız. “Stratejik yalnızlığımız” her geçen gün artıyor… Soydaşlarımız Türk cumhuriyetleri bile yanımızda yer almıyor. Ortadoğu ABD, Rusya, İran, Fransa İngiltere ve başka ülkeler tarafından işgal edildi. Akdeniz savaş gemisi kaynıyor. Dünyanın en büyük devletleri IŞİD terör örgütü ile mücadele (!) bahanesiyle Akdeniz’e savaş gemisi yığdı.
Türkiye adı konmamış bir işgal ile karşı karşıya…
Kuzey Irak’ta ABD eliyle bir Kürt bölgesi kuruldu. Ardından da Suriye terör örgütlerinin eline geçti. Durumdan vazife çıkartan Rusya, Suriye’yi işgal etti. Bizimkiler, hava sahamızı işgal ettiği iddiasıyla Rus uçağını düşürdü. NATO tarihinde bir ilkti. Tabii Rusya Devlet Başkanı Putin büyük devlet olmanın gereğini yerine getirdi. Türkiye ile ticari ilişkilerini büyük ölçüde durdurdu. Tehdit üstüne tehdit savuruyor. Suriye hava sahasını kendi sahası ilan etti. Acaba ne zaman bir Türk savaş uçağını düşürecek diye baştakiler elleri yüreklerinde bekliyor. Rusya, Ermenistan hava sahasını da kendi sahası ilan etti.
Hal böyle olunca da Ermenistan’ın yerinde Rusya, Irak’ın yerinde, Bölgesel Kürt Yönetimi, Suriye sınırımızda da, PKK’ nın Suriye kanadı PYD (Rusya ve ABD desteği ile) yeni komşularımız oldu. Türkiye’nin Ortadoğu’da bir ağırlığı kalmadı. Ortadoğu’da sınırlar değişiyor.
Türk Ordusu’nun eli kolu, siyasi erk tarafından bağlandı. Ordunun üst komuta kademesi kumpaslarla çökertildi. Donanma adeta komutansız bırakıldı…
Yargı ve güvenlik tarafsızlığını yitirdi. Ağzını açan, içeriye atılıyor… Özgür basın susturuldu; yandaş ve havuz medyası kuvvetlendirildi. Başbakan ve hükümet vesayet altında…
Eğitim sistemi yapboz tahtasına döndü. Eğitim ile birlikte sağlığın da ticareti yapılır oldu.
Cumhuriyet, Çankaya köşkünden, 1150+250 odalı saraya taşındı…
Parlamenter sistem tehlikede; Başkanlık sistemi yolda…
Türkiye, tek adam yönetimine doğru hızla ilerliyor. Ülkenin kaderi asrın liderinin iki dudağı arasında…
Bölücü ihanet, TBMM çatısı altına girdi…
Siyasal İslam ile uyuşturulmuş halk, nereye savrulduğunun farkında değil…
Türk Milleti’nin millî değerleri, dev fabrikaları, limanları, bankaları, santralleri, tersane ve benzeri varlıkları babalar gibi yabancılara satıldı. Arazileri ranta açıldı. İstanbul boğazı gökdelenlerle hançerlendi. Kuzey ormanları tarumar edildi. Ekolojik sistem bozuldu. Doğa cennetleri HES’ lere, muhteşem sahiller otellere kurban edildi.
Türk Milleti işsiz ve borçlu… Yatırım yok, üretim yok, iş yok, aş yok… Kredi kartı ya da banka kredisi borçlusu vatandaş, çocuklarının geleceğini harcıyor… Yoksul sayısı 17 milyona ulaştı. Emeklilerin durumu içler acısı…
Bankalarda yabancı payı çok yüksek… Dört bir yanımız ithal malların satıldığı yabancı ülkelere ait dev AVM’ ler ile çevrildi... Yabancıların ne kadar taşınmaz satın aldıkları belli değil. İletişim kurumlarımız yabancının elinde. Katar, Suudi Arabistan, bıraksalar ülkenin tamamını satın alacak… Rus vatandaşları bile binlerce konut edinmiş. Yani ekonomik olarak da yabancı işgali altındayız.
Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adı her yerden siliniyor. Millî bayramlar kısıtlandı. “Türk” ve “Atatürk” kelimeleri ağza alınmıyor. Kürt milliyetçiliği serbest, Türk milliyetçiliği yasak… “Ne mutlu Türküm diyene” dersen ırkçısın, kafatasçısın.
Kusura bakmayın dostlar; memleketin hâli ve ahvali böyle… Hiç öyle pembe gözlükler takmayın! 
Kıral çıplak!
Şimdi yılbaşı akşamı çam ağaçlarını süsleyip, (bu yabancı geleneği artık her eve girdi) vur patlasın çal oynasın eğlenirken; meydanlarda havai fişekleri patlatıp, balonlar uçururken, muhafazakâr kesim, kabak tatlısı pişirip kokusunu, şöyle bir Cennet’e doğru savururken; geçen yılların da bir muhakemesini yapmak gerek;
Ülke olarak geçen yıllar ve 2015 yılı bize ne getirmiş, ne götürmüş?
Noel şapkalarımızı önümüze koyup düşünelim; Biz nerede hata yapıyoruz…
Bakalım Noel Baba çam ağacımıza astığımız çoraplarımızın içine 2016 yılı için hangi hediyeleri bırakacak?
Ya da kader bize nasıl bir ağ örecek?
Tüm bu olumsuzluklara rağmen, ümidimizi kaybetmiyoruz. Dileğimiz ve inancımız; ülke olarak tüm değerlerimizle birlikte, tek bayrak altında, sonsuza kadar mutlu yaşamaktır…
Bütün dünyaya inat; kardeşçe ve özgürce…
Mutlu yıllar Türkiye…