Türkiye’nin, 2014’te ekonomik açıdan son dönemin en zor yılını yaşayacağı anlaşılıyor. Üstelik 2015 muhtemelen daha da ağır geçecek. Bugün ekonomide ulaşılan sonuç son on yılda ekonomik başarı olarak gösterilen ve bir kısım ekonomist tarafından propagandası yapılan sıcak para-cari açık-dış borç ekonomisi diye özetlenebilecek sürecin sonucu.
21 Şubat 2014 tarihli Radikal gazetesinde Fatih Özatay’ın, “İşine gelen istatistiğe bakmak, yani bir anlamda gerçeğe gözlerini kapamak, eninde sonunda gözünü kapayanı vuruyor. Uluslararası sermaye eninde sonunda hesabı kesiyor” diyerek varılan noktayı anlatıyor. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nde ekonomi bilimsel danışmanı olan Neslihan Vural’ın derlediği rakamlar üzerinden ekonomiye baktığımızda gördüğümüz manzara şöyle: Türkiye’nin Brezilya, Hindistan, Endonezya ve Güney Afrika ile birlikte finansal sistemi en kırılgan beş ülkeden birincisi ilan edilmesi de bunu göstermektedir. Türkiye ekonomisinin 2014’te öncelikle küresel etki ile artan kırılganlığı bertaraf edecek sermaye birikiminin olmaması ülkemizi çok zor durumda bırakacaktır. Bunun nedeni son 10 yıldır gelişimin; dışarıdan gelen sıcak paraya, özelleştirmeye ve yabancı yatırımlara bağlanmış olmasıdır. ABD ekonomisinin toparlanması ile doların kendi ülkesine dönmesi Türkiye’nin yaslandığı duvarın yıkılmasına sebep olmuştur. Nitekim Ocak-Kasım 2012 döneminde 38.132 milyar dolar tutarında sıcak para girişi gerçekleşmişken, 2013’te 21,090 milyar dolar tutarına düşmüştür. 2012 yılında cari açık 43,6 milyar dolar iken, 2013’te 65.4 milyar dolara yükselmiştir.
Bu durumda açık olarak ortaya çıkmaktadır ki Türkiye’de sıcak para çıkışı başlamasına karşın cari açıkta muazzam bir artış yaşanmıştır. Cari açığın finansmanına baktığımız zaman bankaların 2013’te 28,6 milyar dolara ulaşan yurt dışı borçları en önemli paya sahiptir. Bu rakam geçen yıl aynı döneme göre 14 milyar dolar artarak iki katına çıkmıştır.
Bu rakamlardan hareket ile 2014’te de aylık 5 milyar dolar cari açık verileceği öngörülebilir.
Öte yandan 2003’ten buyana 129 milyar dolardan 372 milyar dolara (GSYH’nın % 40’ı) çıkarak dış borçlanmaya dayalı gerçekleştirilen büyüme süreci 2014’e ağır bir miras bırakmıştır. 2014 senesi içinde Türkiye’nin ödeyeceği kısa vadeli dış borç miktarı, 143 milyar doları özel sektöre ait olmak üzere 170 milyar dolardır. Diğer bir ifade ile Türkiye her ay 14.2 milyar dolar borç ödemek zorundadır. Türkiye bu borcu ödeyebilmek için yüksek miktarda borçlanacaktır. 2014’te borçlanmanın bankalar yerine devlet tarafından dış piyasalardan daha yüksek maliyet ile alınacağı görülmektedir.
İşsizlik de yükseliş eğilimindedir. Firmaların bir çoğu şu anda işçi çıkarımına başlamış ve durağan konuma geçmiş ve yatırımlarını durdurmuştur. Ekim 2012 yılında işsizlik oranı Türkiye’de 9,1 iken 2013 aynı dönemde 9,7’e yükselmiştir. Ekim 2013’te kentteki işsizlik oranı ise 11,5’tir. Bu rakamlar 2014’te ekonomideki küçülmeye paralel olarak yükselecektir. Çünkü Türkiye’de ekonomik sancılara eklenen siyasi sorunlar ortaya atılan iddialar ile belirsizlikler artmış, hem hane halkı hem yatırımcılar çekingen davranmaya başlamıştır. Bu da yatırımları ve harcamaları etkileyecektir. Ayrıca taksit sayısının sınırlandırılması, mecburen yapılan faiz artırımı da yine borçlu Türkiye’nin borç maliyetlerini artıracaktır.
Gelişmekte olan ülkelerin ihracat artışı yaşayacağı gerçeği ise Türkiye açısından dış ticaret açığı anlamında bir azalmaya sebep olmayacaktır. Bunun nedeni ülkemizin montaj sanayii ekonomisine sahip olmasıdır. Türkiye dışarıdan aldığı ham madde ve yarı mamülleri montajlayarak ya da işleyerek ihraç etmektedir. Nitekim dış ticaret rakamlarımıza baktığımızda ihracatın ithalatı karşılama oranı % 60’lar seviyesinden yukarıya çıkamamaktadır. (2012 yılında % 64, 2013 yılında % 60) 2013 yılı ihracatı bir önceki yıla göre % 0,4 düşerek 151 milyar dolar buna karşın ithalat ise % 6,4 artarak 251 milyar dolara ulaşmıştır. Dolayısıyla bu yapısıyla Türkiye gelişmekte olan ülkelerin ihracatının artma beklentisine ayak uyduramayacaktır.
Sonuç olarak 2014’te ekonomik büyüme devlet harcamaları ve inşaat sektörü merkezli büyüme ile % 3’ler seviyesinde kalacaktır. İşsizlik çift haneli rakamlara ulaşacaktır. Enflasyon % 8’ler seviyesinde olacaktır. Sonuç olarak bir futbol antrenörü 17. sırada aldığı futbol takımını yine 17. sırada başka bir çalıştırıcıya devreder ise başarılı sayılmaz. Üstelik bu arada takımın transferler için harcadığı para artmış, attığı gol azalmış ise takımın ortalama başarısı daha da düşmüş demektir. AKP 2002’de dünyanın 17. büyük ekonomisi olarak Türk ekonomisini devraldı. 2014’te ise hâlâ 17. büyük ekonomi. Aldığımız borç (yediğimiz gol) ise yukarıda yazılı.