Bu yılın 1 Mayıs’ı polis devletinin tüm bakılarına rağmen devrimci cüreti taşıyanların irade ve meydan savaşlarıyla geçti. Bu iki saf arasında gelgitleri yaşayanlar ya idarenin gösterdiği alanlarda ya da basın açıklamalarıyla 1 Mayıs’ı “kutlamış” gibi yaptı.
 
      Hiç kuşkusuz 2014 1 Mayısına 39 bin polis gücünü İstanbul’a yığarak Taksim 1 Mayıs alanını emekçilere kapama pahasına tüm bir metropol şehri abluka altına almayı yeğleyerek toplumsal muhalefete kendince göz dağı vermeyi amaçlayan siyasal iktidar kendi saldırganlığı ölçüsünde karşılık görerek devrimci cüretle bir kez daha burun buruna geldi.
 
Ne seçim oyunlarıyla sağlanmış sözde başarıları ve ne de polisin zorbalığı toplumsal muhalefetin sokaklarda kendisini ortaya koyan gücünü ve kararlığını kıramayacağı bir kez daha görüldü. Böylelikle geçen yılın Haziran ayından bu yana kendisini ortaya koyan güçlü toplumsal hareketlilik tüm baskı ve engelleme çabalarına rağmen kendisini bu yılın 1 Mayıs’ına da taşımayı başarmıştır diyebiliriz.
 
 1 Mayıs miting alanları, (özelde elbette Taksim yolunda) ezilemeyen, yorulmayan ve engellenemeyen bir güç odağı olarak varlığını dosta düşmana göstermiştir. Basın açıklaması kurgusuyla 1 Mayıs kutlamalarını gerçekleştirenlerle alanlarda miting yapmayı zorlayanlar arasındaki sınıfsal öz farkı ve devrimci cüretin kuşanılmış lığı anlamında siyasal iktidarın dümen suyunda gidenleri teşhiri açısından önemli bir göstergedir.
 
      İlimizde ve başka illerde farklı alan tercihleri üzerinden yâda kutlama yöntemleri açısından ortaya konulmuş tutumların temelinde sınıfsal duruş farkları vardır.Taksim’e karşı Kadıköy, Kızılay’a karşı Sıhhiye ve Tandoğan ayrışmaları her keslerin malumudur. Bu ayrışmaların gerisinde açık siyasal ve sınıfsal tercihler yattığı, düzen karşısındaki konumlanmayla ilgili olduğu ortadadır. Taksim ve Kızılay 1 Mayıslarında temsil edilen devrimci ve düzen karşıtı militan ruhun aksine diğer alanlarda düzene boyun eğme ve teslimiyet vardır. Kadıköy 1 Mayıs’ında Kurulu düzenle esastan sorunu olmayan “ulusalcı” güçlerle sendikal bürokrasinin Taksim 1 Mayıs’ına karşı bayrak açtıkları bir mizansen kurulmuştur. Tandoğan aynı mizansenin Ankara’da kurulduğu alan olmuştur. Haziran Direnişinin ruhunu 1 Mayıs’a taşıyanlar meydanlarda mitingler de  buluşurken, bu ruhun devrimci özünden uzak icazetçi-reformistler Sıhhiye başta olmak üzere kitle kuyrukçusu profilleriyle seramonik1 Mayıs kutlamalarına katıldılar.
 
Fakat her bir 1 Mayıs’ta olduğu gibi bu 1 Mayıs için de özellikle, 1 Mayıs alanlarındaki işçi sınıfının durumuna bakılmalıdır. Çünkü her 1 Mayıs esasta iki karşıt sınıf arasındaki bir karşı karşıya geliş, bir boy ölçmedir. Böylelikle 1 Mayıs aynasından hem karşılıklı olarak güçlerini tartarlar, hem de bu boy aynasında sınıf mücadelesinin yakın geleceği hakkında fikir oluşturmak mümkün olur. Bu gözle 1 Mayıs’a baktığımızda, mevcut ayrışma tablosunda hemen bütün alanlarda belli bir işçi kitlesinin bu alanlardaki siyasal duruşa uygun bir bakış ve duruşla alanlarda yer aldığını söyleyebiliriz.
 
Bununla birlikte belirtmek gerekir ki, olduğu kadarıylaalan tutarak ve miting için son ana kadar her türlü olumsuzluklara rağmen kararlılık gösteren bir avuç devrimcinin yanında bulunmayarak Kadıköy-Tandoğan-Kayseri- İzmir-Antalya ve elbette ki şehrimiz Niğde de 1 Mayıs’ında politik özleri gereği geriden adım atarak sendikal bürokrasinin ve dolayısıyla burjuva politikasına  sutaşıma görevlerini sürdürmüşlerdir. Elbette bu halleriyle de işçi sınıfı cephesinden bir başka zayıflık ya da daha doğrusu mücadelesinin önündeki bir büyük engelin varlığı oldukları bir kez daha somutlamıştır.
 
      2014 1 Mayıs Kutlamalarından geriye kalan bence şudur:
 
İşçi sınıfı bu 1 Mayıs’ta parçalı bir görüntü vermiş, ama asıl önemlisi ana gövdesiyle 1 Mayıs alanlarının uzağında kalmıştır. Kurulu düzenin ideolojik-siyasal ve fiziksel engelleri, sendikal bürokrasinin bu düzene verdiği güçlü destek, devrimci ve sol güçlerin işçi sınıfından uzaklığı bu tablonun doğmasının başlıca nedenleridir. Daha birçok bire bir örnekle bu nedenleri sıralayıp tartışmayı derinleştire bilirim. Lakin bunun ne yeri ne de zamanı Ancak konumuzla bağlantısı içerisinde şunu da yazmadan geçemeyeceğim.
 
Yukarıda sıraladığım ve sırlamadığım nedenler ya da engeller nedeniyle işçi sınıfı kendine sınıf olma kolektif bilinciyle bir güç olarak ortaya çıkmadığı için, alanlar da ve etkinlik yöntemlerinde ayrışa saflaşa bir dizi kutlama yapılsa da bir bütün olarak işçiler, emekçiler, ezilenler ve gadre uğrayanlar sistem karşısında birleşik güç olmaktan çok uzak olduğunu söylemem gerekir.
 
      Hâlbuki olması gerekeni direnişlerdeki ve grevlerdeki işçi kardeşlerimiz göstermektedir. Olması gereken emekçilerin, sermayeden, sendikal bürokrasiden bağımsız, sınıfın kolektif enerjisini, gözü pekliğini ve mücadele kapasitesini doğru kavrayıp, doğru kanalize edip kesintisiz olarak çalışma iradesini ortaya koymak ve bu iradeye uygun davranmaktır.
 
                                                                                                         
Not: Annemin rahatsızlığı nedeniyle bizzat Niğde Devlet Hasta hanesi Nöroloji servisine gelerekgeçmiş olsun dileğinde bulunanlara, telefonla arayan tüm dostlara gönül dolusu teşekkürler. Leman Sultan  (Canım Annem) bir kez daha tüm sevenlerinin dua ve temennileriyle komadan çıkıp aramıza döndü.