Saray ve aveneleri akılları sıra1 Kasım  günü 7 Haziran’ın rövanşını almayı umuyor. Cumhurun başını “1 Kasım 7 Haziran’dan farklı olacak” dememişimiydi? Bu söylemin temelinde 7 Haziran seçim sonuçlarını hazım edememe sorunsalı yatmaktadır. Saray kendi iradesini Türkiye toplumuna karşı topyekûn savaş siyasetini dayatırken ilk hedef olarak devrimci-demokratik güçleri ve Kürt halkını kırımdan geçirmeyi kafasına koymuş durumda.

     Saray ve yakın çevresi kendi siyasi ikballeri için bütün toplumsal dokuları ve yapıları parçalayacak fonksiyonları bozacak ölümcül ilaçlardan, zehirlerden medet umar bir şiddet çılgınlığına doğru sürüklenmiş durumdadır. 7 Haziran gerçekliğini kabule yanaşmayan ölüm telaşına düşmüş bir hasta gibi. Ama yine kendi sonunu hızlandırıyor. Üstelik düşüşü daha sert olacak. Bundan kurtuluşu yok. Halklarımız 7 Haziran’ın hükmünü bir kez daha ve daha güçlü biçimde 1 Kasım’da da önlerine koyacaktır.

 

     Saray ve yakın çevresi ülkeyi bir bütün olarak iç savaşa götüren linç uygulamalarına hak ve özgürlük isteminde bulunan herkese karşı katliamcı kudurganlık örneklerini yorumlarken “ne var canım evinde tutmaya zorlandığımız %50 demokratik tepkisini gösteriyor.” Mealinde sözlerle 1 Kasım seçimleri sonucunda ne olursa olsun tek adam yönetimini dayatacaklarını ayan beyan basını bastıkları anda kameralar karşınında ifade etmekten çekinmiyorlar.

 

       Sarayın yetkileri tek elde toplama (400 vekil talebi) 7 Haziranda kesin bir ret yemişti. Bu kesin retti görmeyen göremeyen hastalıklı hal, devlet otoritesini emekçi kitleler üzerinde derinleştirmek için yaptığı onca baskı ve zulme rağmen yaşanan her yeni gün karizmalarını çizdiriyorlar. Otoritelerinin çizildiği ve sarsıldığı her seferde; eskisi gibi zapt edemez hale geldikleri her hak ve özgürlük istemi karşısında, gerici faşist çeteleri ve toplumsal gericilik birikimini kışkırtmak, emekçi halkımızı ve onun siyasi temsilcilerinin üzerine sürüyorlar.

 

      TÜSİAD, AKP vb her biri, rejim krizi, ekonomik kriz ve toplumsal krizin bütünleştiği bir süreçte, Kürtlere ve hak ve özgürlük isteyenlere karşı körükledikleri saldırganlık hezeyanlarının kendilerini de vurmaya başlayabileceğinden korkuyorlar. ( Kürt sivillere ve HDP’ye karşı linç ve dehşet hezeyanlarının yanında sivrisinek bile değilse de, Hürriyet’in yanı sıra birkaç yerde AKP ve CHP binalarının tahrip edilmesi, MHP’lilerin başlangıçta “AKP’nin itleri yıldıramaz bizleri” sloganlarıyla yürümesi, bir kaç yerde AKP medyasına saldırı girişimleri olması, bir kaç yerde, olaylarla ilgisiz görünen lüks mağaza ve otomobiller tahrip edilmesi, Antalya gibi bazı turizm bölgelerinde bayrak asmayan işyerlerinin yakılması, saldırganlığın başını çeken kemik çetelerin birbirini de “dinsizlik, dış mihraklılık, terör işbirlikçiliği” vb ile suçlayıp hedef göstermesi, ABD’nin de birkaç gün öncesinde Türkiye’deki üs ve konsolosluk dışındaki vatandaşlarını geri çağırmış olması, egemenlerin -zaten tüm bu sürecin de derininde yatan- özel mülkiyet ve tekelci oligarşik sermaye birikim ve egemenliği açısından korkularını ve gerçek güdülerini açığa çıkarıveriyor Ddeyip bu geniş parantezi kapatayım. Kapatayım yoksa yazı uzayacak.)

 

      Özcesi biryandan ırkçılık, milliyetçilik, şovenizm, dincilik, mezhepçiliği, gericiliği, faşist linç hezeyanlarını körükleyip diğer yandan sandıktan bu uygulamalarına meşrutiyet sağlayacak sonuçlar umacaksın. Aç tavuğun kendini darı ambarında hayal ettiği gibi 1 Kasım sonuçları 7 Hazirandan farklı olacak diye umut pazarlayıp kendi ikballeri için milletin ikbaliyle oynayarak 1Kasım da seçim zaferi beklemek! Allah akıl sağlığı versin. Demekten gayrısı aklıma gelmiyor.     

 

      Saray ve aveneleri kapitalist sömürü sisteminin genel krizi altında inim inim inleyen kitlelerin gün be gün büyüyen bir hınçla sistemden kopmaya başladığını akacak dere yataklarına sığmayan bir basınçla büyük alt üst oluşlara gebe olduğunu da görmemekte ısrarcı.

 

    Sistemin bir bütün olarak sosyal ve siyasal reformlara bile tahammül ve niyeti olmaması bir yana, hiçbir reformist yama anlayışının da sistemin yıpranan ve sarsılan durumunu iyileştirmeyeceği, düzeltemeyeceği giderek daha fazla belirginleşiyor, yeni bir demokratik yaşam, yeni bir uygarlık, yeni bir toplumsallaşma biçimi için saray ve çevresinin takoz olma hali 1 Kasım a kadar tüm kıyıcılığıyla devam edecektir. Sonrası ve sonları bellidir. Tüm ayak diremelerine rağmen 1 Kasım Dünya Kobane Gününde sandıkta alacakları ikinci retle tepe taklak gidişlerinin startı verilmiş olacak. Bu dünya etme bulma dünyası. Umma bulma rüyasına dalanlar ettiklerinin hesabını vermeme adına ne etseler ne eyleseler fayda etmeyecek.  Şimdiden biline.